Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kitap ehli ile lanetleşme!

Yazının Giriş Tarihi: 21.02.2025 07:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.02.2025 14:17

İsrail-Filistin Savaşı’nın başından beri, İsrail yaptığı hiçbir antlaşmayı, verdiği hiçbir sözü tutmadı. Yüzlerce kez ateşkesi bozdu. Uluslararası Adalet Divanı kararlarını ihlal ediyor. Arkasına aldığı yeryüzü şeytanı ABD ile birlikte pervasızca katliamlarını sürdürüyor… (Basın haberleri)

Bu haberleri izledikçe, “Acaba bu küstahsı tavır, şiddet, soykırım, gasp ve hırsızlık vb. tavır ve davranışlar, Netanyahu hükümetine has bir durum mu? Yoksa Siyonist, Yahudi milletinin karakteristik özelliğinden mi kaynaklanmaktadır?” diye düşünmeye başladım.

Bu nedenle yeniden, Kur’an tefsirlerine, beni İsrail ile ilgili ayet-i kerimelere bakmak ihtiyacını gördüm. Ayrıca Yahudiler ile Hristiyanların bu dayanışması Hz. Peygamber döneminde de var mıydı? Özellikle Müslüman ülkelerin bunlara karşı muamelesi nasıl olmalıdır? Bunlarla yapılan antlaşmalara güvenilir mi? gibi benzer endişeler zihnime gelmeye başladı.

Şunu katiyetle ifade edebilirim ki; bu güruh Cenâb-ı Hak tarafından lanetlenmiş bir millettir. Bunların hak, hukuk, insanlık, adalet, vicdan, merhamet… vs fiil ve duygular, bunların lügatinde yoktur. Bunların anlayacağı tek dil de; “kuvvet ve güçtür.” Binaenaleyh, Müslümanlar bu zorba/bulaşıcı fitneye ancak “İttihat ve Güç birliği” ile karşı koyabilir ve kendilerini koruyabilirler. Bunun başka bir ilacı da yoktur.

Mülaane ayeti!

“Sana (İsa konusunda) ilim geldikten sonra, bu hususta (Hristiyanlardan) seninle kim tartışacak olursa, de ki: Tealev, “Gelin,” oğullarımızı ve oğullarınızı; kadınlarımızı ve kadınlarınızı; bizi ve sizi çağıralım. Sonra tevazu içinde gönülden yalvaralım da Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.” (Âl-i imran 61)

Yani her birimiz diyelim ki; “Bizden ve sizden hangimiz yalancıysa, Allah’ın cezası, laneti onun üzerine olsun” diye yakaralım.

Rivayet olunduğuna göre Hristiyan topluluğu, Resulullah (asm) tarafından mubâheleye, lanetleşmeye davet edildiklerinde, Resulullah’a demişler ki: “Biz dönelim de bu konuda biraz düşünüp aramızda konuyu tartışıp da bir karara varalım.” Nihayet bunlar kendi adamlarıyla birlikte baş başa kaldıklarında, sözcüleri konumunda olan ve Akib denilen Abdulmesih adındaki keşişe “İşte onların görüşü ortadadır. Sen bu konuda ne diyeceksin?” diye fikrini sorarlar. O da şu cevabı verir:

Muhammed Gerçek Resuldür!

“Ey Hristiyan topluluğu! Allah adına yemin olsun ki; Muhammed gerçekten gönderilen Resul’dür. Sizin inandığınız sahibiniz İsa hakkında size olması gereken açık, net ve belirleyici sözünü söylemekle size Resul olarak gelmiştir. Allah adına yemin olsun ki, herhangi bir toplum, herhangi bir Resul’le lanetleşmeye girişmiş olsun ki, kesin olarak onların büyükleri helak olmamış ve geride bıraktığı çocukları da büyüyüp olgunlaşma vakti bulabilmiş olsunlar. Eğer siz böyle bir işe kalkışacak olursanız, kesin olarak helak olursunuz. Eğer böyle bir yanlışa kalkışmazsanız, o takdirde gidin kendi dininize sarılınız ve onu nasıl yaşıyorsanız, öylece onu yaşamayı devam ettirin. Gidip adamla –Muhammed (asm) da vedalaşıp bundan böyle kendi ülkenize geri dönün.”

Ertesi sabah Resulullah’a geldiler. Bu sırada Resulullah (asm) Hüseyin’i kucağına almış, Hasan’ın da elinden tutmuş, arkasında Fatıma ve onun da arkasından Ali geliyordu ve şöyle buyuruyordu: “Ben dua ettiğim zaman, siz de benim duama ‘Amin’ diyerek katılın” bu manzarayı gören keşiş Abdulmesih, dönüp adamları olan Necran heyetine şöyle konuşur:

“Ey Hristiyanlar topluluğu! Doğrusu ben karşımda öyle yüzler görüyorum ki; Eğer Allah, bir dağı yerinden koparıp atmayı dilemiş olsa, işte o dağı bunların dualarıyla yerinden söküp atar. Sakın onunla böyle lanetleşme duasına girilmeyin. Aksi taktirde hepiniz helak olursunuz. Bundan böyle kıyamete dek yeryüzünde tek bir Hristiyan bile kalmaz.”

Bunun üzerine Necran heyeti, Resulullah’a dediler ki: “Ey ebul kasım, biz kendi aramızda, seninle lanetleşme duasına girişmeyelim ve seni de dinin üzere ikrar eder halde bırakalım, biz kendi dinimizde sebat edelim diye karara vardık.”

Bu konuşma üzerine Resul (asm) onlara “Madem ki lanetleşme duasından vaz geçtiniz, öyleyse Müslüman olun ki, Müslümanların lehine olacak şeyler bundan böyle sizin de lehinize, aleyhlerine olacak şeyler de sizin de aleyhinize olmuş olsun.” buyurdu.

Ancak onlar böyle bir teklifi kabul etmediler. Bu durum karşısında Resulullah (asm) onlara: “Sizinle savaşırım” dedi. Bunun üzerine heyet; “Bizim Araplara karşı savaşabilecek herhangi bir gücümüz de yoktur. Ancak biz, sizin bizimle savaşmamanız, bize karşı korku salmamanız, bizi dinimizden döndürmemeniz, her yıl, bin tanesi Safer ayında ve bin tanesi de Recep ayında olmak üzere size iki bin (2 bin) giysi, ayrıca denemesi yapılmış, demirden imal edilmiş sağlam 30 (otuz) adet de zırh vermemiz kaydıyla bir barış antlaşması imzalayalım” dediler. Nihayet bu şartlarla barış antlaşmasını imzaladılar. (El – Keşşaf)

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bursa Hayat Gazetesi En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.