Sanırım iktidar ve muhalefetiyle tüm insanlarımızın üzerinde hemfikir olduğu yegâne şey; bu ülkenin bilhassa kamu işlerinin naehil insanlara verilmesi, yani emanetin ehline tevdi edilmemesi hususudur.
Bu sosyal çürüme ve adam kayırma hastalığı maalesef ülkemizin en birinci sorunu olarak karşımızda duruyor. Gördüğümüz kadarıyla da cumhuriyete geçiş tarihinden beri de bu değişmedi veyahut değiştirmek “etkili ve yetkili kişilerin” hesabına gelmiyor. Elbette ki, bunun da ceremesini koskoca bir millet ödüyor. Maalesef bu hastalık bir virüs gibi bütün bünyeyi sarmış durumdadır.
Hatta öyle ki, geçenlerde bir tanıdık arkadaşım, diyanet kurumunda yapılan adam kayırmacılığından şikâyet edip inim inim inlediğini gördüm. Fesuphanallah dedim, bu, bir milletin topyekûn çöküşe, zevale düştüğünün belirtisidir. Ve bu durumumuzun en büyük müsebbibi de, bu ülkenin maalesef siyaset yönetimidir. Konuştuklarıyla yaptıkları birbirine uymuyor; öyle ki, artık kılıfına bile uydurma ihtiyacını görmüyorlar. Bu derece aleni ve cüretle “bey’tül mal” talan ediliyor.
Ancak halkın karşısına çıktıklarında da; doğruluktan, dürüstlükten, haktan, hukuktan bahseden siyaset adamlarımız/yöneticilerimize şu İlahî ihtarı hatırlatmak da bizim görevimiz olsa gerek:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resul’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de (itaat edin).” (Nisa 59)
Bu ayet ile Devlet başkanlarının, valilerin, idarecilerin emanetleri ehline vermeleri, işleri ehil olanlara tevdi etmeleri ve hükmedeceklerinde adaletle hükmetmeleri ile emredildiği gibi, aynı zamanda halka da bu idarecilere itaat etmeleri, kararlarına ve hükümlerine boyun eğmeleri emri veriliyor.
Bakınız bu hususta bugünkü idarecilerimize; Raşit halifelerin örnek alınmasını, onların yolunu takip etmelerini tavsiye ediyoruz.
Evvela halifeler göreve geldiklerinde şöyle derlerdi: “Aranızda adil davrandığım sürece bana itaat edin. Muhalefet ettiğim, adaletten ayrıldığımda ise bana itaat etmeniz söz konusu değildir.” (Tefsir’ül keşşaf)
Görüldüğü üzere adaletten ayrıldığınızda, açık ve net olarak “zulüm yapmış olursunuz”. Hiç zalim kişilerin, idarecilerin emirlerine itaat olunur mu? Oysaki Allah, tabi olmanız ve itaat etmeniz gereken idarecilerin, kendilerinde hiçbir kuşkuya yer kalmayan kimseler olması gerektiğini emretmektedir. Çünkü öncelikle o idarecilerin aldıkları emirler (işler), emanetleri yerine getirmek ve ehline vermek olduğu gerçeğidir. Bunu adil bir şekilde yerine getirmekle, verecekleri hükümde adaletten ayrılmamakla görevlidirler. Onlara verilen emir bu manadadır. Kaldı ki bunun yanında aynı zamanda kendilerine son olarak verilen bir “emir” daha bulunmaktadır ki; o “emir” de, içinden çıkılamayan ve aralarında problem oluşturan meseleyi de Allah’ın Kitabı’na ve Resulünün sünnetine götürmeleri emridir. (Nisa 59)
Çünkü zalim idareciler ve devlet adamları, emaneti hiçe saydıkları gibi, verecekleri hükümde de adalete yer vermezler. Üzerinde anlaşılmayanın bir meseleyi de Allah’ın Kitabı’na ve Resulü ’nün Sünneti’ ne götürmezler, götürmek gibi bir amaçları da zaten yoktur. Zalim idareciler kendi heva ve heveslerine, ihtiraslarına uyarlar. Aşırı duygu ve arzuları neye meylediyorsa onlar da onu yaparlar. Zaten bu özellikleri taşıyan idareciler, Allah ve Resulü katında emir sahibi olan idarecilerin taşımaları gereken vasıflardan uzaktırlar, o vasıfları üzerinden çıkarıp atmışlardır. Bunlara uygun olacak en güzel isim “Mütegallibe hırsızlar/baskın çıkan hırsızlar” adıdır.
Bu (konuyu Allah’ın Kitabı’na ve Resul’ün Sünnetine götürülme işi, sizin için daha hayırlı ve uygulama açısından da daha yerinde olması bakımından, (Nisa 59)) hem hayırlı, hem de sonuç bakımından daha güzeldir.” Bazı âlimlerimiz bu Nisa 59. ayete şöyle bir yorum getirmişler: “Sizin yaptığınız ve yapacağınız yorum ve değerlendirmenizden daha güzeldir” diye yorumlamışlar.
“Bilimin” sahası, “Tekvini Şeriat”ın kanunlarıdır. Ve şunu da hemen belirtelim ki, bu kanunlar asla külli, mutlak ve bağımsız değildir. Kâinat, bazı İslam hükemasınca ifade edildiği üzere, adeta ‘ansızlık’ içinde devamlı bir ‘hudus-zevâl’i yaşamakta, bir başka ifadeyle Allah’tan gelip, Allah’a gitme
Bilindiği üzere, Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetine vücut vermiştir. Batı, kendi içindeki “Kilise Erkinin” cenderesi altında dayanılmaz uygulamalara karşı koyarak, sonunda Avrupa’da bildiğimiz patlamalara ve ayaklanmalara/isyanlara yol açmış, nihayetinde de din prangası parçalanıp, din kendi t
Son yıllarda, toplumun her kesimine yayılan bazı “yerli misyonerler”, ilahiyat/teoloji maskesi takarak insanımızın fikir, düşünce, inanç ve dini akidelerini sarsan, şüpheye düşüren videolar yayımlıyor. Ne yazık ki, büyük bir İslam ülkesinde bu tür girişimlerde bulunabiliyorlar. Öncelikle, bu kadar
İsrail-Filistin Savaşı’nın başından beri, İsrail yaptığı hiçbir antlaşmayı, verdiği hiçbir sözü tutmadı. Yüzlerce kez ateşkesi bozdu. Uluslararası Adalet Divanı kararlarını ihlal ediyor. Arkasına aldığı yeryüzü şeytanı ABD ile birlikte pervasızca katliamlarını sürdürüyor… (Basın haberleri) Bu haber
Sanırım iktidar ve muhalefetiyle tüm insanlarımızın üzerinde hemfikir olduğu yegâne şey; bu ülkenin bilhassa kamu işlerinin naehil insanlara verilmesi, yani emanetin ehline tevdi edilmemesi hususudur. Bu sosyal çürüme ve adam kayırma hastalığı maalesef ülkemizin en birinci sorunu olarak karşımızda
Yahudilerin en belirgin özelliği; yalan söylemeleri ve gerçekleri de çarpıtmalarıdır. Hesaplarına gelmeyen sözleri çarpıtıp bozarak yayarlar. Bu nedenle, ehl-i kitap ile yapılan sözleşmelere ve anlaşmalara aldanıp tedbiri elden bırakmamak gerekir. Özellikle ülkemizin bu hususta tecrübesi bir hayli f