M. Akif'in meşhur sözü üzerinden yüzyıl geçti, maalesef aynı "tembellik, lakaytlık ve Müslümanlara tavır ve davranışlarımızla perde olma hastalığımız" hala devam ediyor. Ne demişti: "işleri var, dinimiz gibi; işimiz dinleri gibi".
Bir arkadaşımın gönderdiği notu aynen iktibas ediyorum. Neden bu halde süründüğümüzün değerlendirilmesini de sizlere bırakıyorum.
YAHUDİ ŞAHIS!...
"Üniversitedeyken, aynı dersi aldığım Yahudi bir öğrenci vardı. Kendisi İsrail'den yeni gelmiş, dışarıdan gelen herkes gibi ABD'deki yaşamına alışmaya çalışıyordu. Arkadaş diyecek kadar yakın olmadık hiç ama ara ara muhabbet ederdik.
O zamanlar, çalıştığımı da bildiğinden dolayı beni her gördüğünde iş baktığını söyleyip, kendisine bu konuda yardımcı olmamı isterdi.
Açıkçası, bakacağımı söylesem de hiç ilgilenmemiş, her seferinde kendisini savuşturmuştum.
Artık yüzsüzlüğe varan ısrarı o kadar arttı ki, dayanamayıp mübalağalı ve alaycı bir dille, ABD'nin kendileri tarafından yönetildiğini, dışarı çıkıp Yahudi olduğunu bağırması durumunda bile iş bulabileceğini söylemiştim.
Kızmış olsa gerek, benden uzun bir süre uzak durdu. Bir zaman sonra yüzünde hiç unutmadığım bir sırıtmayla yanıma gelerek haklı olduğumu ve emlakçılık yapan bir firmaya ofis elemanı olarak girdiğini söyleyince oldukça şaşırmıştım. Ben ise garsonluk yapıyordum.
YAHUDİ KİPASI!
Nasıl bulduğunu sorduğumda ise, bir benzinlikte gece vardiyasında çalışmaya başladığını, benzinliğe gelen 50'li yaşlarda bir müşterinin kafasındaki kipayı görüp, (Siyonist) Yahudi olduğunu öğrenince kartını vererek kendisini aramasını istediğini söyledi.
Haliyle arayarak buluştuğunu, kendisinin de Yahudi olduğunu öğrendiği adamın, "Yahudilerin o tarz işlerde çalışmaması gerektiğini, zamanı gelince kendisinin de bir başka Yahudi'ye yardım etmesi şartı ile" işe aldığını anlattı.
Oldukça şaşkındım çünkü bildiğim kadarıyla çalışma izni bile yoktu. Buna rağmen işe başladığı firma, risk alarak kendisine nakit para ödemesi yapıyor ama bir Yahudi'yi benzinlikte çalıştırmıyordu..
Bu firma, zamanla bu çocuğa H1B vize denilen çalışma iznini, daha sonra ise yasal oturum iznini aldı. Uzun bir müddet bu firmada çalışan çocuğun zamanla pozisyonu ve maaşı da yükseldi.
Aradan yıllar geçti.. Şu an evli ve 2 çocuk babası olan bu Yahudi çocuk, şimdi daha iyi bir şirketin New York ofisinde yetkili müdür olarak görev yapmakta ve eminim ki kendisine iş verilirken söylenen "başka bir Yahudi'ye yardım" şartını yerine getirmekte..
MÜSLÜMAN ŞAHIS!..
Biz de mi? Bizde durum çok daha farklıydı. Günlük ihtiyaçlarını gidermek için çalışmak zorunda olan Türk öğrenciler, Türk iş insanları tarafından çalışma izinleri olmadığı için çok cüzi paralara suistimal ediliyor, üstelik kendisini işe aldığı için minnet duymasını istiyorlardı.
Çoğu parasızlıktan başladığı okulları bitiremiyor, yıllarca sözde Türk iş adamlarının altında ülkeden atılana, ya da yasal oturum hakkını kazanana kadar eziliyordu. Haliyle çoğunda Türklerden uzak durma eğilimi baş gösteriyordu.
Zamanla iş kurmayı becerenler, geçmişte çektiklerini bahane ederek altındaki işçilerine çektirmeye başlıyor, Yahudi çocuğun işe alınmasındaki "başka Bir Yahudi'ye yardım etmek" zinciri bize gelince "başka bir işçiyi ezmeye" dönüşüyordu.
MADALYA MI TAKACAKLAR?
İşin üzücü kısmı ise, bu durum sadece iş alanında değil, neredeyse her alanda geçerliydi. Onlar kendilerinden birinin başarısına kutlama düzenlerken, biz de ise, başarı elde eden kişi nazar değeceği korkusuyla yakınlarına bile söylemeye çekiniyor.
Onlar başarıyı ve sıkı çalışmayı ödüllendirirken, biz de, "madalya mı takacaklar?" mantığıyla kaliteli bireyler bile sıradanlaştırılıyor, vasat kişiler haline getiriliyor. Diğer yandan ise, iş yapana küçük bir takdir bile çok görülüyor.
Bu yüzden, başarılılarımız kendilerine gösterilen ilgi sebebiyle onların firmalarını tercih ediyor.
Bu yüzden, iş insanlarımız lokal bir firma, gençlerimiz vasat bir öğrenci, diplomatlarımız klasik bir memur olmaktan öteye gidemiyor."