Kendimi bildim bileli ilgim olmuştur siyasete. Bayağı bayağı takip ederdim hem de zevkle.
Ne bileyim istemsiz hoşuma giderdi. Belki babamdan ötürü kalan bir alışkanlıktır bilemiyorum.
Kendimi bildim bileli gazete gelirdi evimize. Çok kitap okunan bir ortamımız vardı, televizyon yoktu mesela.
Babamın kitaplarına ilgim vardı. Belki de buradan başlamıştır ilk kıvılcım. Bayağı güzel, sağlam, ağır kaynakları vardı babamın. Meraklıydı, hala daha meraklı hiç değişmedi o.
Ve bu durum acayip şaşırtıcı karşılanırdı arkadaşlarım ve çevrem tarafından. O zamanlar bende onlara şaşırırdım neden böyle tepki verdiklerine. Çünkü bana göre normaldi, böyle bir ortamda büyümüştüm.
Bizim evin sohbetleri “lay lay lom” oradan buradan değil de azıcık ağır konulardı. Hala bu sohbetler edilir, devamdır yani. Hatta kardeşlerim de benimle aynı meraka sahiptirler. Sıkı tartışmalara şahit olabilirsiniz bizim evde.
Sanırım artık bıkmaya başladım! Yoruluyorum böyle konular çıkınca. Ve artık bilmem kaç sene sonra bana şaşıran arkadaşlarımı anlıyorum. Yaşıma göre çok gereksiz, ağır, sebepsiz meselelerdi bunlar.
O zamanlar başka başka çok önemli konularımız vardı bizim mesela. Ne gerek vardı siyasete? Yaşlı işiydi hem o. Ve ben niye öyleydim? Farklıydım ve bu bariz belli oluyordu.
Daha gerçekçi düşünen, daha dobra, daha akılcı ve mantıkla hareket eden bir gençtim ben. Hiç ergenlere uygun bir davranış biçimi değildi bu. Hala daha değil. Hele şimdi hiç değil!
Şimdiki gençler artık bambaşka. Bu "bambaşka" kelimesi nereye çekersen oraya gelebilecek kıvamda. Neyse konumuz o değil.
Fark ettim ki eski ben değilim. Artık siyaset kelimesinin "s"sini bile duymaya tahammülüm yok.
Evet, itiraf ediyorum. Hep ağır, hep kötüydü ama benim için artık işler çığırından çıktı. Kaldıramaz oldum olan bitenleri artık. Afakanlar basıyor mesela az göz gezdirsem. Dakika bir gol bir! Gündeme şöyle bir göz gezdireyim dedim.
İlk haber: "İmamoğlu, Almanya gezisinde bir panelde ülkesini Almanlara şikayet etti..." Kayyum atamalarını eleştirmiş ve otoriter bir yönetim şekliyle yönetildiklerini söylemiş.
Bak her şeyi anlarım.
Kızarsın, olmaz dersin, bazı şeyler sana uygun değildir karşı çıkarsın. Başkaca isteklerin vardır şikayet edersin, çoğu şey sana hitap etmez sevmezsin anlarım. Normaldir bunlar yani.
Ama bak bunu anlamam!
Burada anlayamayacağım kendi memleketini yani ne olursa olsun kendini başkasına şikayet edemezsin.
Bir kere kol kırılır yen içinde kalır. Burada es gürle, parla, bağır çağır ne yaparsan yap! “Hakkımdır bu benim” de eyvallah ama bu artık çok çirkin.
Ve artık siyaset tam olarak buna döndü. Çirkindi zaten, hali hazırda kirliydi ama şimdi bakılacak ele gelecek yeri kalmadı.
Bana da zevk vermiyor artık. Ancak baş ağrısı yapıyor bünyemde. Kaldıramamaya başladım.
Siyaset konuşulan ortamdan jet hızıyla uzaklaşıyorum artık. Bende zaten gazete bitti, televizyonda haber takip etme artık yok. Önüme düşerse (bıktım diyorum ama tamamen de kopamıyorum telefonum uygulama dolu) bakıyorum o yetiyor da artıyor bile.
Yaşlanıyorum herhalde diyeceğim ama bu konuya ters. Ya bana bir haller oldu ya da siyaset hakikaten içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Ne dil kaldı ne hitap… Gerçi mahalle ağzına döneli epey olmuştu.
Bugün de başımı ağrıtacak bir sebep buldum kendime kısacası.