Garip şu hayat. Ne kadar şikayet etsek de hatta canımız dahi çıksa, altında da ezilsek seviyoruz şu dünyayı. Aslında nasıl zor, nasıl meşakkatli, nasıl sabır sınayıcı. Her saniyesi başka bir dert, tasa, uğraşı...
Ama gel gör ki bir şekilde bir "an"da unutuveriyoruz her şeyi. Belki de işte güvenli alan belliyoruz burayı. Ne olursa olsun bildiğimiz yer diyoruz, çünkü bir burayı görmüşüz yaşamışız ilerisi muamma, inancımız var sadece. O yüzdendir belki de kopamıyoruz.
Aslında her anı zor bu dünyanın düşününce. Ölmek zor, ölememek zor, hatta ölmemek zor, yaşamak zor, yaşayamamak zor...
Bir uzun yaşayalım istiyoruz sonrasında yaşlılık zor geliyor. Sonra diyoruz aman çok da şey yapmayalım ama gençlik tatlı geliyor. Kısacası anlayamadık bu dünyanın işini. Anlayan da çıkmamış daha çözen de çok az onu da biz göremedik.
Komşum var 83 yaşında, eşi 91 yaşında. Az biraz muhabbet ettik de aldı beni bir düşünce.
"Çok güzel yıllarım oldu kızım ama çok zor senelerim de oldu. Şimdi ikisini tartsam zor senelerim ağır basar, çok yoruldum" dedi.
Gençliği ayrı telaşlı, yaşlılığı ayrı ihtiyaçlı şu hayatın gerçekten.
İnsana muhtaçlar şu an çocukları var 3 tane ama hepsi yaşını başını almış kendi dertleri hastalıkları evlatlarıyla uğraşıyorlar. Hepsi 60’lı yaşındalar. Onlar orada kendileriyle uğraşırken, burada kendi ana babalarına yetemiyorlar. Burada insana ihtiyaçları var.
O anlattı ben dinledim dinledikçe demek ki yüzümden de belli olmuş yorgunluğum anlattığı şeylerin ağırlığı giderken "Seni de dertlendirdim hakkını helal et" demek zorunluluğu hissetti.
Diyemedim ki ben dinlerken yoruldum sen yaşarken kim bilir nasıl dayandın. Sonra tüm gün bunu düşünmekle geçti zamanım. Anladım ki en büyük dualardan biriymiş bu dua. "Rabbim düşkün eyleme beni kimseye…"
Ne büyük nimet aslında düşkün olmamak. İnsana hep ihtiyaç var ama düşkünlük apayrı.
Düşünsene 8 kardeşin, 3 çocuğun var. Baksan dünyalar senin ama öyle bir zaman geliyor ki kalabalık içinde kimsesiz kalabiliyor insan.
Şu dünyada da kalabalık içinde ıssız kalmak da ayrı bir imtihanmış meğer yeni anlıyor ve yeni görüyorum.
Ve acı bir gerçek daha çarptı yüzüme. Yaşın kaç olursa olsun hayatın her anında şu para denen meret yine başköşede yerini arıyor.
Her anda her yaşta her daim paraya ihtiyaç var. Benden geçti artık diye bir şey söz konusu değil paraya ihtiyaç için.
Her yaşın her anın ayrı ayrı maddiyatı var.
Dünya öyle bir yer ki paran yoksa bir hiçsin hatta görünmezsin. Paran kadar lafın sözün dinleniyor, görünür oluyorsun. Çok acı aslında. Hani düşünüyoruz ya bir noktada bu ihtiyaç biter diye yok işte o noktaya hiç ulaşılamıyor.
Gençken ayrı şeyler için paraya muhtaçsın yaşlılık için ayrı sebeplerden paraya muhtaçsın.
İhtiyaçlar sadece şekil değişiyor o kadar. Düzen aynı düzen, dünya aynı dünya, devran da aynı devran. Sadece sen etrafında şekil alıyorsun.
Kadıncağız altı üstü komşusuyla konuşup rahatlamak istedi. Biriktirmiş içinde belli, bilemedi ki bende neler uyandırdı, neleri neleri düşündürdü.
Yine gündemimiz maşallah (her daim olduğu gibi) çokça yoğun. Bazen boş gözlerle olup biteni izlerken bir anda bir soru dönüyor kafamda. "Niye bizim konularımız her daim bu kadar uç noktalarda? Niye her daim çok önemli, kırmızı alarm seviyesinde?” Kesinlikle aman bu da sorun mu dediğimiz hiç bir tan
Çekirge’nin, tarif edemediğim ama beni hep mutlu eden bir yanı var. Daha bu sabah Zübeyde Hanım tarafına doğru çıkarken, ovadan hafifçe rampaya tırmanmaya başladık. Bir an fark ettim ki, gülümsüyorum. Yol boyunca uzanan o koca ağaç gövdeleri, sabahın serin esintisi, havanın berraklığı… O an, içimden
Çok çabuk dalıyoruz dünyanın aslında olmayan ama bize varmış gibi gözüken ışıltısına… Bu yüzden öyle bir maddiyata bağladık ki her şeyi kesinlikle mutluluğu yakalayamıyoruz. İnsanlık olarak böyle bu ve haliyle herkes mutsuz. Tüm dünyayı ele geçiren bir buhran oldu bu. Aradan sıyrılıp gerçeği göreni
Yolun yarısını yarılamışım, gelmişim 30 küsur yaşına, hala ama hala yontmaya çalıştığım ama bir türlü muvaffak olamadığım bir iki de değil tonlarca huyum var, alışkanlığım var, bırakmak istediğim, kurtulmak istediğim özelliklerim var. Ama neredeyse hiçbirini kontrol altına almayı başaramadım. Dönüp
Nasıl da saniyeler içinde hepimiz için tüm dertler sıfırlandı. Ne saniyeleri, saliseler içinde neyin önemli olduğunu çok stresli bir şekilde öğrendik. Yine yine yine... Bu öğrenme durumu hiç bitmiyor bizde ama çünkü balık hafızası taşıyoruz biz. Yine ülkemizin en önemli değişmez gerçeği ile yüzleş
Garip şu hayat. Ne kadar şikayet etsek de hatta canımız dahi çıksa, altında da ezilsek seviyoruz şu dünyayı. Aslında nasıl zor, nasıl meşakkatli, nasıl sabır sınayıcı. Her saniyesi başka bir dert, tasa, uğraşı... Ama gel gör ki bir şekilde bir "an"da unutuveriyoruz her şeyi. Belki de işte güvenli a