Garip gureba ile sohbet, düşkünlere yakınlık, fakirlerle hemhal olmak, muhtaçlara el uzatmak; uzakta sandığımız mutluluğun, Kafdağı ardında bildiğimiz huzurun hiç de uzak olmadığını bildirdiği gibi toplum dengelerini sağlamlaştırır, ülke bütünlüğünü daha ahenkli kılar.
Bu kin kibir tasfiyesidir gerçekte; bu gerçekleşmedikçe fert, toplum ve de dünyanın sulha sükûna ermesi zor, zor değil zorun zoru!
Dünyanın zengin ülkeleri, zengin kıtaları; fakir ülkelerine fakir kıtalarına neler yaptığını tarih kitaplarında okuduğumuz gibi yaşayarak da görüyoruz. “ İnsanlık tarihi zalimlerle mazlumların mücadelesinden ibaret” der Münir Derman, ne de doğru der.
Zengin ülkeler çok mu mutlu çok mu huzurlu? Zenginliğin, cüzdanın, midenin dolu olmasıyla mutlu olamayacağını görüyor; bir yandan da o cazibeye kapılmaktan kendimizi alamıyor tabiri caizse ters köşe yatıyoruz!
Yetimin başını okşamak kalp ve ruh sağlığına iyi geldiği bir vakıa, yetim hakkı yemenin ateş olduğu da diğer bir vakıa. Burada da ötede de yakar o ateş.
D20 Ülkeleri Brezilyada toplanıyor, ne konuşacaklar dersiniz. Gazze’de Doğu Türkistan’da ölen çocukları, kalan yetimleri çok üzülecekler ciddiyetle çözüm arayacaklar, Afrika için vah vah bu fakir kıtayı nasıl kalkındırır, kendi ayakları üzerinde nasıl durdururuz mu diyecekler? Böyle bir şey beklemek saf iyimserlik.
Onların da mutlu olmaları huzuru tatmaları saf iyimserlik. Refah sürer, zevkte zirveyi zorlar, kibirde daha yükselir, hırs yarışını büyütürler; bir gün gelir birileri Roma’yı yakar!
İyisi mi çevremize dikkat etmek, garipleri fakirleri muhtaçları görmek, onlara yapabildiğince yardım etmek, bunu her günde tekrar etmek; mutluluğu, güzelliği yakın kılacak, insan olma şerefini hatırlatacak, faziletin asıl güç ve sermaye olduğunu hissettirecektir.
İhtiyaçlarımız ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını karşılamakla azalır, mutluluk başkalarını mutlu etmekle olunur, üstünlük veren el olmakla elde edilir.
Kolay olanı kendimiz zorlaştırıyor, sadeliği terk ederek karmaşıklıkta boğuluyor, dünyayı da keşmekeşe sokuyor sonra “Daha yaşanabilir dünya” lakırdılarıyla kendimizi avutuyoruz.
İşi içimizden başlamak, onaracak yerlerimizi onarmak, tadilattan geçirerek dünya ölçeğine taşımak evet dünyayı yaşanır kılar vesselam.