Belirtileri göz ardı etmeyin!
Uyku apnesinin tanımını yapan ve bireye etkilerinden bahseden Uzm. Dr. Alpar, “Uyku apnesi, çoğunlukla üst solunum hava yollarının tıkanması nedeniyle soluk alıp vermenin güçleşmesi, uyku sırasında solunumun tekrar tekrar durup başladığı önemli bir uyku bozukluğudur. Bu süreçte kanda oksijen seviyesi düşer ve dokulara oksijen geçişi azalır. Oksijen yetersizliği hastanın uyanmasına neden olur ve oksijen düzeyi ancak hasta uyandıktan sonra normale döner. Kan oksijen düzeylerindeki bu iniş-çıkışlar hastalığın karakteristik özelliğidir. En çok gözlenen bu tabloya obstrüktif uyku apnesi sendromu denir. Diğer apne türü de beynin solunumu düzgün kontrol edememesi olan merkezi apnedir. Uyku apnesi, üst solunum yolu kaslarının gevşemesi, yumuşak damağın veya büyümüş bademciklerin hava yolunun tıkanması sonucu en az 10 saniye nefesin durması olarak kabul edilir. Bu tıkanıklık birkaç saniyeden dakikalara kadar uzayabilir. Uyku apnesinin santral, obstrüktif (tıkayıcı) ve mikst olmak üzere 3 tipi vardır” diye konuştu.
Geceleri şiddetli horlama, hastalar kendileri fark etmeseler bile eşleri tarafından mefes almada zorlanma, zaman zaman nefeslerin durması ve ani uyanışlar, boyun baş ve enselerde terleme, gece tuvalete kalkma sıklığında artma, ağız kuruluğu, sabahları olan baş ağrısı, reflü, konstrasyon azalması, gün içinde aşırı uyku hali ve aşırı sinirin uyku apnesi belirtileri arasında olduğunu vurgulayan Alpar, belirtilerin göz ardı edilmemesi gerektiği uyarısını yaptı.
“40-70 YAŞ ARALIĞINDA DAHA SIK GÖRÜLÜR”
Her yaşta görülebilen uyku apnesinin, özellikle 40-70 yaş aralığında daha sık olduğuna değinen Alpar, “En önemli risk faktörü obezitedir. Erkeklerde daha fazla görülür. Burun boğaz çene yapısındaki bozukluklar, bazı endokrin bozukluklar (hipotiroidi, akromegali) ve genetik yatkınlık diğer risk faktörleri arasındadır” dedi.
“FARKLI HASTALIKLARA YOL AÇABİLİR”
Son yapılan araştırmaların, horlama ve uyku apnesinin çok önemli birçok hastalıkla ilişkili olduğunu gösterdiğini dile getiren Alpar, “Uyku apne sendromu, hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi ve obeziteye zemin hazırlar. Kalp krizi ve inme gibi hastalıklar için bağımsız risk faktörü olan uyku apne sendromu mutlaka tedavi edilmelidir” şeklinde konuştu.
Uzm. Dr. Alpar, tedavi edilmeyen uyku apnesinin aritmi, kalp büyümesi, kalp krizi riskinin artması, yüksek tansiyon, inme, aşırı yorgunluk ve gündüz uyku hali, trafik kazaları (direksiyonda uyku gelmesi), cinsel arzuların azalması (iktidarsızlık), kilo alma, uykuda terleme, sık sık idrara çıkma, sinirlilik, depresyon ve uykuda ölüm gibi hastalıklara yol açtığını ifade etti.
“TANI KONMA SÜRECİ”
Tanı konma sürecinden bahseden Uzm. Dr. Alpar, “Hekim tarafından yapılan uyku apnesi testi, hastalığın saptanması ve tedavi açısından çok önemlidir. Uyku laboratuvarında hasta bir gece yatırılarak tetkik edilir. “Polisomnografi" denilen uyku apnesi testi gece boyunca beyin aktivitesinin ve solunumsal olayların kaydedildiği bir testtir. Bu testle birlikte elektroensefalografi (EEG), elektrokardiyografi (EKG), elektrookülografi (EOG), elektromiyografi (EMG), göğüs ve karın hareketi kaydı içeren solunum eforu, burun ve ağız dan hava akımı kaydı, oksijen satürasyonu, vücut pozisyonu gibi parametrelerin gece boyunca takibi yapılmaktadır. Yapılan uyku testi sonucunda gece uykudaki solunum bozukluk skorları patolojik düzeyde olması ile hastalığın tanısı konulur. Hesaplanan anormal solunum olaylarının kabul edilebilir değerin üstünde olan hastalara “Uyku Apne Sendromu” tanısı konur” dedi.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Tedavi yollarını anlatan Uzm. Dr. Alpar, “Uyku apnesi tedavisinde obzsitenin ile mücadelenin önemli rolü vardır. Üst solunum yollarındaki anaotomik darlıkların ve patolojilerin saptanması ve tedavisi için Kulak Burun Boğaz (KBB) muayenesi çok önemlidir. Eğer KBB bölümünce cerrahi endikasyon saptanmazsa dünyada en yaygın kullanılan uyku apne tedavisi “Kesintisiz Pozitif Nazal Basınç (CPAP)” tedavisidir. Bu uyku apnesi cihazı, uykuda gece boyunca yüze sıkıca oturan silikon bir maskeyle çok hassas pozitif basınçlı hava veren bu cihazlara ilk günler uyum zorluğu olabilir. Ancak ilerleyen günlerde dinlenmiş ve kaliteli uykuya kavuşan hastalar cihazı kolaylıkla kullanırlar. Hastaya hangi cihazın ve basıncın uygun olduğunu tespit etmek için ikinci bir gece uyku laboratuvarına yatışı gerekmektedir Bu tedavide ilaç kullanılmaz ve cerrahi işlem yapılmaz. CPAP’ın etkileri hemen ertesi gün görülür” ifadelerini kullandı.