Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Sağlik

Bursa Hayat Gazetesi - Sağlik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlik haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Gebelik öncesi tiroid testi yapmak neden önemlidir? Haber

Gebelik öncesi tiroid testi yapmak neden önemlidir?

Tiroid bezi, boynun ön tarafında yer alan ve vücudun işleyişinden sorumlu olan hayati hormonları salgılayan önemli bir organdır. Ancak tiroid bezinin fazla ya da az çalışması, vücudun genel işleyişinde çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Fulya Akın, tiroid hastalıklarının gebelik üzerindeki etkilerine dikkat çekerek, “Çocuk sahibi olmak isteyenler, tiroid bezini ilgilendiren bazı rahatsızlıklar nedeniyle engellerle karşılaşabilirler. Bu nedenle çiftlerin bir sağlık merkezine başvurarak tiroid hastalıkları açısından muayene olmaları gerekir” dedi. ENDEMİK GUATR VE İYOT EKSİKLİĞİ RİSKİ Türkiye'nin, tiroid hastalıklarının yaygın görüldüğü endemik guatr bölgesinde yer aldığını belirten Prof. Dr. Akın, “Tiroid bezi, metabolizmanın düzenlenmesinde kritik bir rol oynar ve vücut ısısının dengelenmesinden kadınlarda adet düzenine kadar birçok süreci etkileyebilir. İyot eksikliği nedeniyle görülen guatr, en sık karşılaşılan tiroid hastalıklarından biridir ve Türkiye’nin üçte ikisi bu hastalıktan etkilenmektedir” dedi. Gebelik ve emzirme döneminde artan iyot ihtiyacına da dikkat çeken Prof. Dr. Akın, “Eğer doktorun yapacağı tarama testleri sonucu iyot desteği gerekliyse, iyot takviyesi önerilebilir” diye ekledi. GEBELİK ÖNCESİ TİROİD TESTLERİ YAPILMALI Ailesinde tiroid problemi olan, otoimmün hastalıkları bulunan veya diğer tiroid risk faktörlerine sahip kişilerin, gebelik planlamadan önce tiroid testleri yaptırması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Akın, “Özellikle Tip 1 diyabet hastaları, geçmişte tiroid operasyonu geçirmiş kişiler ve tiroid antikorları yüksek olanlar, gebelik öncesi mutlaka değerlendirilmelidir. Tiroid fonksiyonlarıyla ilgili sorunlar, kısırlığa neden olabileceğinden, gebelik öncesi tedavi edilmesi önemlidir” dedi. HAMİLELİKTE TİROİD TEDAVİSİ: BEBEK İÇİN ZARARSIZ Hamile kalmadan önce tiroid ilacı kullanan hipotiroidi hastalarının, gebelik boyunca ilacını kesmeden devam etmeleri gerektiğini belirten Prof. Dr. Akın, “Gebelik sırasında tiroid ilacını düzenli kullanmak, bebek için zararlı değildir. Buradaki önemli nokta, doktor kontrolleriyle ilaç dozunun düzenlenmesidir” şeklinde konuştu. TİROİD HORMONLARI GEBELİKTE DEĞİŞİR Hamilelik sürecinde hormon düzeninde değişiklikler yaşanabilir ve tiroid bezi fonksiyon bozukluğu, üreme hormonlarını da etkileyebilir. Prof. Dr. Akın, “Yumurta ve sperm üretimi bu durumdan olumsuz etkilenebilir, bu da infertilite yani kısırlık olasılığını artırır. Gebelik planlayan ya da hamile olan kadınların tiroid hormon düzeyleri, gebelik haftasına uygun olarak kontrol edilmelidir” dedi.

Egzama nedenleri ve tedavisi: Uzman isimden önemli açıklamalar Haber

Egzama nedenleri ve tedavisi: Uzman isimden önemli açıklamalar

Egzama, deri hastalıkları arasında sıkça karşılaşılan bir rahatsızlık olup, derinin iç ve dış etkenlere verdiği alerjik bir yanıt olarak tanımlanır. Bursa Acıbadem Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Özden Zeki Pınar, egzama vakalarının son zamanlarda arttığını belirterek, bu hastalığın nasıl tedavi edileceği ve kimlerde daha fazla görüldüğü hakkında önemli açıklamalarda bulundu. EGZAMANIN NEDENLERİ NELERDİR? Dr. Özden Zeki Pınar, egzamanın çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebileceğini vurguladı. Sabun, şampuan, deterjan, temizlik maddeleri gibi kimyasal maddelere temas, nem, toz, soğuk hava, polen ve küf gibi çevresel faktörler egzamanın tetikleyicilerindendir. Ayrıca, stres ve genetik faktörler de egzamanın oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır. Pınar, "Egzama, derinin alerjenlere veya çevresel faktörlere verdiği bir tepkidir. Cilt üzerinde kızarıklık, pullanma ve kabarcıklar gibi belirtilerle kendini gösterir" diyerek hastalığın belirtilerini açıkladı. KİMLER RİSK ALTINDA? Egzama, her yaş grubunda ve cinsiyette eşit miktarda görülebilir, ancak bazı meslek grupları daha yüksek risk altındadır. Ev hanımları, kuaförler, sağlık çalışanları, laboratuvar çalışanları ve inşaat, boya, metal, kimyasal sektör çalışanları egzama gelişimi açısından daha fazla risk taşır. Dr. Özden Zeki Pınar, "Bu mesleklerde çalışanlar, kimyasal maddelere sürekli maruz kaldıkları için daha fazla risk altındalar" dedi. EGZAMA TEDAVİSİNDE TEMEL KURALLAR Egzama tedavisinde temel iki kural olduğunu belirten Dr. Pınar, ilk kuralın egzama semptomlarını gidermek olduğunu söyledi. Tedavi sürecinde deri bariyerini güçlendirmek ve nemlendirmek de son derece önemlidir. Dr. Pınar, "Egzama tedavisinin birinci kuralı semptomları gidermektir. İkinci kural ise deri bariyerini güçlendirmek için düzenli olarak nemlendirmektir" şeklinde konuştu. EGZAMA İÇİN ALINABİLECEK ÖNLEMLER Egzama tedavisinde doğru önlemleri almak, hastalığın ilerlemesini engelleyebilir. Dr. Pınar, özellikle günlük hayatta kimyasal maddelerden, sıvı sabun ve deterjan gibi alerjenlerden kaçınılması gerektiğini belirtti. "Sıvı sabunlardan uzak durulması gerekiyor" diyen Dr. Pınar, ayrıca ellerin düzenli bir şekilde nemlendirilmesinin de önemine dikkat çekti. EGZAMA TANISI NASIL KONUR? Egzama hastalığının tanısı genellikle klinik gözlemlerle konulmaktadır. Dr. Pınar, "Doktor, lezyonları gözlemleyerek egzama teşhisi koyabilir. Ancak bazı durumlarda alerjen testleri ve kan testleri de yapılabilir" diyerek, tanı süreci hakkında bilgi verdi.

Estetik mi, dayanıklılık mı? Diş dolguları hakkında bilmeniz gerekenler Haber

Estetik mi, dayanıklılık mı? Diş dolguları hakkında bilmeniz gerekenler

Diş dolguları, diş tedavisinin önemli bir parçası olarak çeşitli malzemelerle yapılabiliyor. Dişlerin sağlıklı kalması ve estetik açıdan hoş bir görünüm kazanması için farklı malzemelerin kullanıldığı dolgular, kişisel ihtiyaçlara göre seçiliyor. Diş hekimliği alanında uzman olan Üsküdar Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Özge Mimir, diş dolgularının türleri, avantajları, dezavantajları ve ömrü hakkında bilgiler vererek, hangi malzemenin ne zaman tercih edilmesi gerektiğini açıkladı. DİŞ DOLGULARININ ÇEŞİTLERİ VE ÖZELLİKLERİ Dr. Özge Mimir, diş dolgularında kullanılan başlıca malzemelerin amalgam, kompozit, seramik ve cam iyonomer olduğunu belirtti. Her bir malzemenin farklı avantajları ve dezavantajları bulunuyor. Amalgam Dolgular: Dayanıklılığıyla öne çıkan amalgam dolgular, genellikle arka dişlerde tercih ediliyor. Uygulama süresi kısa ve maliyeti düşük olan amalgam dolgular, estetik açısından hoş görünmemekle birlikte, nadiren alerjik reaksiyonlara da neden olabiliyor. Ayrıca çıkarılmasının zor olması ve dişten fazlaca madde kaldırılmasını gerektirmesi gibi dezavantajları var. Kompozit Dolgular: Estetik açıdan dişle uyum sağlayan ve doğal bir görünüm sunan kompozit dolgular, dişe daha az müdahaleyle uygulanabiliyor. Ancak amalgam dolgulara kıyasla daha az dayanıklı olup, zamanla renk değiştirme eğiliminde olabilir. Maliyet açısından ise daha pahalıdır. Seramik Dolgular: Porselen veya seramik dolgular, estetik açısından çok başarılıdır ve dişle mükemmel uyum sağlar. Uzun ömürlü olan bu dolgular, daha büyük dolgular için dikkatli kullanılmalıdır. Maliyetinin yüksek olması ve uygulanmasının birkaç seans sürmesi dezavantajlarındandır. Cam İyonomer Dolgular: Dişi güçlendirme özelliği gösteren cam iyonomer dolgular, dişin doğal yapısına daha yakın olabiliyor ve dişi mineral salınımıyla güçlendirebiliyor. Ancak estetik olarak diğer dolgulara kıyasla daha düşük performans gösterir ve dayanıklılığı daha zayıftır. Küçük dolgular için uygundur. DİŞ DOLGUSUNUN ÖMRÜNÜ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Dr. Özge Mimir, bir diş dolgusunun ortalama 5-15 yıl arasında dayanabileceğini belirtti. Ancak bu süre, kullanılan malzeme, dolgunun yerleşim yeri, bireyin ağız bakım alışkanlıkları ve çiğneme alışkanlıklarına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Amalgam dolgular, genellikle 10-15 yıl dayanırken, kompozit ve seramik dolguların ömrü daha kısa olabilir (5-10 yıl). AĞIZ BAKIM ALIŞKANLIKLARI DOLGULARIN ÖMRÜNÜ UZATIR Diş dolgularının ömrünü uzatan en önemli faktör düzenli ağız bakımıdır. Diş fırçalama, diş ipi kullanma ve profesyonel temizlik, dolguların uzun ömürlü olmasını sağlar. Ancak, diş gıcırdatma, sert yiyecekler yeme ve diş sıkma gibi alışkanlıklar dolguların ömrünü kısaltabilir. Ayrıca, asidik gıdalar ve içecekler, dolguların aşınmasına ve renk değişikliğine yol açabilir. DİŞ DOLGUSU YENİLEME GEREKLİLİĞİ Diş dolgularının yenilenmesi gereken bazı durumlar vardır. Ağrı, hassasiyet, çatlaklar veya kırılmalar, diş etlerinde iltihaplanma, gevşeyen veya düşen dolgular, diş renginde değişiklik gibi durumlar, dolgunun yenilenmesi gerektiğine işaret eder. Ayrıca, dolgunun altında yeni bir çürük oluşmuşsa, dişin çekilmesi veya kron yapılması gerekebilir. Sonuç olarak, diş dolguları, estetik, dayanıklılık ve maliyet gibi faktörlere göre seçilmelidir. Her bireyin ihtiyaçları farklı olduğundan, diş hekimi ile yapılacak değerlendirme sonrasında uygun dolgu malzemesinin seçilmesi önemlidir.

Osmangazi’de kadınların sağlık bilincini artıran seminer Haber

Osmangazi’de kadınların sağlık bilincini artıran seminer

Bursa’da Osmangazi Belediyesi, kadınların sağlıklarını daha iyi koruyabilmesi adına önemli bir eğitim semineri düzenledi. Belediye Meclis Salonu’nda gerçekleşen seminer, Osmangazi Belediyesi İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü tarafından organize edildi. ERKEN TEHŞİSİN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKİLDİ Seminerde, Bursa Medical Park Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Toksoy Karaşin, kadınların sağlığını iyileştirmek için dikkat edilmesi gereken temel konuları katılımcılarla paylaştı. Seminere katılan kadınlara, kadın sağlığına dair rutin kontrollerin, kanser taramalarının ve kişisel korunma yöntemlerinin önemi anlatıldı. Dr. Karaşin, özellikle rahim ağzı kanserinin erken teşhisinin sağlık açısından kritik öneme sahip olduğunu vurguladı ve katılımcıları bu konuda bilgilendirdi. Seminerde ayrıca, ‘Bedenimizi Tanıyalım’, ‘Kadın Sağlığı İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?’, ‘Rahim Ağzı Kanserinin Belirtileri’ ve ‘Rahim Ağzı Kanseri İçin Risk Faktörleri’ gibi başlıklarda kapsamlı bir sunum yapıldı. MERAK EDİLEN SORULAR CEVAPLANDI Dr. Karaşin, sağlık açısından beslenme ve fiziksel aktivitenin önemine de değindi. Ayrıca, kadınların meme kanseri taramalarını ihmal etmemeleri gerektiği konusunda da bilgi verdi. Seminerin sonunda katılımcılar, merak ettikleri konuları Dr. Karaşin’e sorma fırsatı buldular ve seminer, soruların yanıtlanmasıyla son buldu. EĞİTİM PROGRAMLARININ DEVAMI GELECEK Osmangazi Belediyesi’nin, toplum sağlığını artırmak için düzenlediği seminerler, kadınların sağlık konusunda daha bilinçli olmalarını sağlamak adına büyük bir adım olarak değerlendiriliyor. Belediye yetkilileri, bu tür eğitim programlarının devam edeceğini belirtti.

Cerrahi eğitimde kalite yükseliyor: BUÜ'de yeni laboratuvar hizmette Haber

Cerrahi eğitimde kalite yükseliyor: BUÜ'de yeni laboratuvar hizmette

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Hastanesi, bilimsel çalışmalara katkı sağlamak ve öğrencileri geleceğin tedavi yöntemlerine hazırlamak için yatırımlarına devam ediyor. Üniversite yönetimi, hastaneye yeni bir laboratuvar daha kazandırarak, tıp eğitiminin kalitesini artırmayı hedefliyor. MİKROCERRAHİ VE LAPAROSKOPİK EĞİTİM LABORATUVARI AÇILDI Son olarak, BUÜ Hastanesi bünyesinde modern teknolojilerle donatılmış Mikrocerrahi ve Temel Laparoskopik Eğitim Laboratuvarı açıldı. Laboratuvar, özellikle cerrahi eğitim alanında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Açılış törenine, BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ferudun Yılmaz, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cafer Çiftci, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Funda Coşkun, Hastane Başhekimi Prof. Dr. Halil Sağlam ve Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Şahin Arslan gibi önemli isimler katıldı. Ayrıca, akademik ve idari personel de törende yer aldı. PROJE DIŞ FİNANSMAN DESTEĞİYLE HAYATA GEÇTİ Törende bir konuşma yapan Rektör Prof. Dr. Ferudun Yılmaz, “Finansmana katkı sağlayanlara ve bu organizasyonun bu noktaya gelmesine katkı veren herkese teşekkür ediyorum. Üniversitemiz 50. yılına yaklaşırken, hem eğitim kalitesini hem de klinik hizmet kalitesini artırma gayretlerimize verdiğiniz destek için teşekkür ederim. Kendi bütçemizle yapabileceğimizin sınırlarını biliyoruz; dış finansman destekleriyle bu projeyi hayata geçirebildik” dedi. ASİSTANLAR İÇİN ÖZEL EĞİTİM FIRSATI Cerrahi Tıp Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ekrem Kaya ise, laboratuvarın özellikle vasküler (damarların birbirine eklenmesi) cerrahisi konusuna odaklanacağını vurguladı. Prof. Dr. Kaya, "Asistanlarımıza maketler üzerinde eğitim verilecek. Kapalı ameliyatların yaygınlaştığı günümüzde, bu eğitimler sayesinde asistanlarımız hastalardan önce pratik yaparak kendilerini geliştirecek. Laboratuvar, aynı zamanda diğer anabilim dallarından da eğitim almak isteyenlere açıktır" şeklinde konuştu. GELECEĞİN CERRAHLARI BURADA YETİŞECEK Yeni açılan Mikrocerrahi ve Laparoskopik Eğitim Laboratuvarı, modern cerrahi tekniklerin öğrenilmesi için önemli bir alan olacak. Laboratuvar, aynı zamanda gelecekte açık ameliyatların yerini alacak olan kapalı ameliyatlar için kamera kullanımı ve maket eğitimi sunacak. Bu yenilikçi eğitim sistemi, öğrencilerin gerçek hasta üzerinde ameliyat yapmadan önce deneyim kazanmalarına imkan tanıyacak. Törenin ardından, Doç. Dr. Kazım Şenol’un laboratuvar tanıtımının yapılmasının ardından, kurdele kesimiyle laboratuvar açılışı tamamlandı. HEDEF: BİLİMSEL KATKI VE EĞİTİM KALİTESİNİN ARTIRILMASI BUÜ Hastanesi’nin yeni laboratuvarıyla, hem bilimsel araştırmalara katkı sağlanacak hem de öğrencilerin eğitim süreçlerinde daha iyi bir altyapı oluşturulacak. Eğitimdeki bu yenilikçi yaklaşım, geleceğin cerrahlarının daha donanımlı ve deneyimli olarak yetişmesine katkı sağlayacak.

Oruç tutmanın kalp damar sağlığına faydaları: Uzmanından önemli tavsiyeler Haber

Oruç tutmanın kalp damar sağlığına faydaları: Uzmanından önemli tavsiyeler

Ramazan ayı, dünya genelindeki milyonlarca Müslüman için oruç tutma dönemidir. Oruç tutmanın sadece dini bir ibadet olmanın ötesinde, sağlık açısından da birçok faydası olduğu günümüzde giderek daha fazla araştırılmaktadır. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Baran, oruç tutmanın kalp damar sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine dikkat çekerek, özellikle sağlıklı bireyler için yararlı sonuçlar doğurduğunu ifade etti. ORUÇ, KALP SAĞLIĞINI NASIL ETKİLER? Prof. Dr. İbrahim Baran, sağlıklı bireylerde yapılan bilimsel çalışmalara dayanarak oruç tutmanın kalp üzerindeki yararlarını açıkladı. Oruç, özellikle iyi kolesterol (HDL) seviyelerini artırırken, kötü kolesterol (LDL) düzeylerini düşürmektedir. Ayrıca, kalori alımının kısıtlanmasının diyabet ve damar sertliği gelişimini engellediğini belirten Prof. Dr. Baran, oruç tutmanın kalp hastalıklarını olan bireyler üzerinde de genellikle kötüleşmeye neden olmadığını vurguladı. "Oruç tutmanın, kalp sağlığını iyileştirici etkileri olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak kalp hastalarının oruç tutmadan önce uzman bir kardiyolog tarafından değerlendirilmesi gerekir" diyen Prof. Dr. Baran, kalp hastalıkları bulunan bireylerin oruç tutarken dikkatli olmaları gerektiğini belirtti. KALP HASTALARI İÇİN ORUÇ TUTMA İPUÇLARI Kalp hastalarının oruç tutma kararı öncesinde dikkat etmeleri gereken önemli bir konu, ilaç tedavisidir. Prof. Dr. Baran, kalp hastalarının ilaçlarını düzenli olarak almalarının hayati öneme sahip olduğunu vurgulayarak, oruç öncesi ilaç düzenlemelerinin yapılması gerektiğini ifade etti. Özellikle hipertansiyon ve aritmi gibi hastalıklar için ilaç kullanan bireylerde, ilaç dozunun sahur veya iftar saatlerine kaydırılması gerekebileceğini belirtti. Ayrıca, kan sulandırıcı ilaçların kullanımı konusunda dikkatli olunması gerektiğini söyledi. "Ramazan ayı öncesinde hastaların ilaç tedavilerinde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Günde tek doz ilaç kullanan hastalar için tedavi, sahur ya da iftara kaydırılarak düzenlenebilir" şeklinde konuşan Prof. Dr. Baran, ilaç tedavisinin doğru bir şekilde düzenlenmesinin oruç tutma sürecini sorunsuz hale getireceğini ifade etti. ORUÇTA BESLENME ÖNERİLERİ İftar ve sahurda sağlıklı beslenmenin kalp sağlığı için önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Baran, sindirimi uzun süren, lif ve protein açısından zengin gıdaların tercih edilmesi gerektiğini belirtti. Sebze ve meyve ağırlıklı beslenme, tokluk hissinin uzun sürmesini sağlarken, işlenmiş karbonhidrat içeren şekerli ve unlu gıdaların, kısa sürede sindirilerek hızlı bir şekilde açlık hissi yaratacağını söyledi. "İşlenmiş karbonhidrat içeren gıdalardan, özellikle şekerli yiyeceklerden kaçınılmalı. Sebze yemekleri, fasulye, nohut, mercimek gibi gıdalar, uzun süre tok tutarak sindirimi destekler" diyen Prof. Dr. Baran, sahura kalkmanın da çok önemli olduğunu belirtti. Ayrıca asidik içeceklerden (asitli meşrubatlar gibi) uzak durulması gerektiğini vurguladı. KALP HASTALARININ ORUÇ TUTMA KARARI NASIL VERİLMELİ? Prof. Dr. Baran, kalp hastalarının oruç tutma kararı alırken mutlaka kardiyolog tarafından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Kalp hastalarının sağlık durumu, ilaç tedavisi ve iklim şartları göz önünde bulundurularak oruç tutmalarına karar verilmelidir. Ayrıca, kardiyak hastalıkların diyabet veya böbrek hastalıklarıyla beraber olabileceği unutulmamalıdır. Bu durumda karar, diyabet ve böbrek uzmanlarının görüşleri ile birlikte verilmelidir. "Birçok stabil kardiyak hasta, ilaç tedavisinin düzenlenmesi ve hekim kontrolü altında oruç tutabilir. Ancak her bireyin durumu farklıdır ve bu yüzden uzman bir kardiyolog tarafından yapılan değerlendirmeye göre karar verilmelidir" şeklinde açıklama yapan Prof. Dr. Baran, orucun kalp sağlığına olan yararlarını kabul etmekle birlikte, her hastanın bireysel olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. ORUÇ TUTMA KARARI DİKKATLİ DEĞERLENDİRİLMELİ Oruç tutmanın kalp damar sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış olsa da, kalp hastalıkları bulunan bireylerin oruç tutma kararı almadan önce dikkatlice değerlendirilmesi gerekir. İlaç tedavisi düzenlemeleri, sağlıklı beslenme ve uzman kontrolü ile birçok kardiyak hasta, Ramazan ayında oruç tutmanın sağlık açısından faydalarından yararlanabilir. Kalp hastaları, mutlaka kardiyologlarıyla görüşerek oruç tutup tutamayacaklarına karar vermelidirler.

Yapay zeka ile sağlıkta devrim! 20 yıl içinde... Haber

Yapay zeka ile sağlıkta devrim! 20 yıl içinde...

Türkiye Yapay Zeka İnisiyatifi (TRAI) Kurucusu Halil Aksu, yapay zekanın sağlık alanındaki potansiyeline dair önemli açıklamalarda bulundu. Aksu, tedavi edilemeyen hastalıklar için yapay zekayla ilaç üretmenin mümkün olacağını belirterek, "Önümüzdeki 20 yıl içinde tedavisi olmayan hastalık kalmayacak. Bu, çok net bir öngörü." dedi. “YAPAY ZEKA SAYESİNDE DAHA SAĞLIKLI HAYAT SÜRDÜRÜLECEK” Aksu, yapay zekanın gelecekte sağlık alanında büyük bir devrim yaratacağını ve ömürlerin uzayacağını belirtti. "Sağlık alanında yapay zeka sayesinde hayatımızı daha sağlıklı sürdüreceğiz. 7 bin 500 hastalıktan sadece 500'ü tedavi edilebilirken, yapay zeka ile kalan hastalıklar da tedavi edilebilir hale gelecek." ifadelerini kullandı. KOVİD-19 AŞISI YAPAY ZEKA İLE ORTAYA ÇIKTI Aksu, ayrıca Almanya'da Türk bilim insanları tarafından geliştirilen Kovid-19 aşısının da yapay zeka ile simülasyon yoluyla ortaya çıktığını hatırlatarak, bu tür teknolojilerin gelecekte daha da yaygınlaşacağını ve tedavi süreçlerini hızlandıracağını söyledi. İNSAN YAŞAMINI SÜRDÜRÜLEBİLİR HALE GETİRECEK Aksu, yapay zekanın hızla geliştiğini ve bu gelişmenin sadece sağlıkla sınırlı kalmayacağını belirtti. "Güvenilir, güvenli nükleer santrallerin gelişmesi, enerji kaynaklarının ücretsiz hale gelmesi ve yeni inşaat malzemelerinin bulunmasıyla, daha medeni bir yaşam mümkün olacak." diyerek, yapay zekanın insan yaşamını daha sürdürülebilir hale getireceğini vurguladı. CİNAYET VE TERÖR OLAYLARINI ENGELLEYEBİLECEK Aksu, ayrıca yapay zekanın toplumsal güvenlik alanında da önemli bir rol oynayacağını, cinayet ve terör eylemleri gibi olayların önceden tahmin edilip engellenebileceğini belirtti. "Yapay zeka, önceden haber verebilme yeteneğine sahip. Bu da büyük bir toplumsal güvenlik sağlamak anlamına geliyor." şeklinde konuştu. TÜRKİYE’NİN YAPAY ZEKA YOLCULUĞU VE İLERİYE DÖNÜK HEDEFLER Aksu, Türkiye'nin yapay zeka alanındaki ilerleyişine de değindi. 2017 yılında sadece 12 olan yapay zeka girişimlerinin şu an 400'ün üzerine çıktığını belirten Aksu, "Türkiye'de özel sektör ve devletin yapay zeka stratejileri doğrultusunda çok büyük ilerlemeler kaydedildi. Bu alanda ulusal güvenlikten tarıma kadar birçok sektörde inovasyonlar yapılması gerektiğini düşünüyorum." dedi. Aksu, Türkiye’nin ABD ve Çin ile doğrudan rekabet edebilecek konumda olmadığını ancak bu alanda çok yakından takip edilmesi gerektiğini söyledi. "Yapay zeka, büyük veri merkezleri ve yatırım gerektiriyor. Ancak, Türk girişimcilerinin bu alanda çok değerli projeler gerçekleştirdiğini ve yurt dışına açıldığını görüyoruz." şeklinde değerlendirdi. YAPAY ZEKA KULLANIMINDA İNSANİ DEĞERLERE DİKKAT EDİLMELİ Aksu, yapay zekanın potansiyelinden doğru bir şekilde faydalanmak için insanî değerlere dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. "Yapay zeka hayatımızda yeni bir fenomen. Çocuklarımıza, insanlığı geliştirmek ve medeniyetimizi ileriye taşımak için bunu nasıl kullanmamız gerektiğini öğretmeliyiz." dedi. Aksu, yapay zekanın yanlış kullanımı konusunda da uyarıda bulundu: "Bıçağın şakası olmaz, yapay zekanın da şakası olmaz. Bunun doğru ve iyi niyetli kullanılması, insanlık için çok önemli." Halil Aksu'nun yaptığı açıklamalar, yapay zekanın sağlık, enerji ve toplum güvenliği gibi birçok alanda nasıl devrim yaratabileceğine dair umut verici bir tablo çiziyor. Aksu’nun öngörüleri, önümüzdeki 20 yıl içinde tedavi edilemeyen hastalıkların tarihe karışacağını ve yapay zekanın gelecekteki toplum yapısını temelden değiştireceğini gösteriyor.

Nilüfer'de solunum hastalarının yaşam kalitesi yükseliyor Haber

Nilüfer'de solunum hastalarının yaşam kalitesi yükseliyor

KOAH, astım, anfizem gibi solunum hastalıkları nedeniyle tedavi gören hastalar için Nilüfer Sağlıklı Hayat Merkezi'nde verilen pulmoner rehabilitasyon hizmeti, solunum kapasitesini arttırmayı hedefliyor. Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi ile Nilüfer İlçe Sağlık Müdürlüğü arasında yapılan işbirliği kapsamında, 8 hafta süresince UÜ Tıp Fakültesi’nde eğitim alan Nilüfer Sağlıklı Hayat Merkezi doktor, fizyoterapist ve diyetisyenleri, merkezde rehabilitasyon sürecine başlayan hastalara hizmet veriyor. HASTALAR DÜZENLİ OLARAK TAKİP EDİLİYOR Nilüfer İlçe Sağlık Müdürü Uzm. Dr. İsmail Kaba, hastaların sağlıklı yaşamlarını sürdürebilmeleri için tedavi edici bir hizmet olan pulmoner rehabilitasyon programını başlattıklarını belirtti. Uzm. Dr. Kaba, 2024 yılının Nisan ayından itibaren hastaların düzenli olarak takip edilmeye başlandığını ve şimdiden yaklaşık 8 hastanın tedavi sürecinin takip edildiğini söyledi. Merkezde, fizyoterapist eşliğinde egzersizler, diyetisyen tarafından diyet tedavisi ve çeşitli rehabilitasyon yöntemleri uygulanıyor. YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRAN TEDAVİ YÖNTEMİ Fizyoterapist Ahmet Gökburu, hastalara yönelik egzersizlerin amaçlarından bahsederek, "Yürüyüş bandı ve bisikletle yapılan aerobik egzersizlerle hastaların oksijen kapasitesini artırmayı hedefliyoruz. Ayrıca kas kuvvetini arttırıcı çalışmaları da yapıyoruz. Amacımız, hastaların günlük yaşam aktivitelerini daha rahat şekilde gerçekleştirmelerine yardımcı olmak" dedi. Gökburu, rehabilitasyon sürecinin hastaların yaşam kalitesine önemli bir dokunuş sunduğunu ifade etti. "ARTIK MERDİVEN ÇIKABİLİYORUM" Zatürre ve anfizem hastalığı ile uzun yıllardır mücadele eden 72 yaşındaki Tamer Pancaroğlu, tedavi sürecine dair deneyimlerini paylaştı. Pancaroğlu, "Hastalık ilerlediğinde, pulmoner rehabilitasyon kliniğine başvurmam gerektiği söylendi. 8 hafta süren tedavimden sonra Nilüfer Sağlıklı Hayat Merkezi'ne sevkim yapıldı. Burada yapmış olduğum egzersizlerle, merdiven çıkabiliyor ve daha az yoruluyorum" dedi.

Küresel tehdit niteliğinde: Bulaşıcı hastalıkların yayılmasına yol açabilir Haber

Küresel tehdit niteliğinde: Bulaşıcı hastalıkların yayılmasına yol açabilir

Aşı karşıtlığı, halk sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Bölümü'nden Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, aşıların toplum sağlığı için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekerek, aşı karşıtlığının ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirtti. Prof. Dr. Tekkeşin, "Aşılar, bulaşıcı hastalıkları önlemenin en güvenli ve etkili yoludur" diyerek, toplumların aşılarla önlenebilir hastalıklardan korunma hakkına sahip olduğunu vurguladı. Ancak son yıllarda, aşı karşıtlığı hareketinin artan etkisiyle birlikte, aşı olmayı reddeden bireylerin sayısının arttığını söyledi. Aşı karşıtlığının, özellikle çocuklar için büyük tehlike oluşturduğunu ifade eden Tekkeşin, "Aşılar, ciddi ve ölümcül hastalıkları önlemekte hayati bir rol oynar. Ancak aşı olmaktan kaçınmak, yalnızca bireyleri değil, toplumları da riske atmaktadır" şeklinde konuştu. AŞI KARŞITLIĞI KÜRESEL SAĞLIK TEHDİDİ Prof. Dr. Tekkeşin, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) aşı karşıtlığını küresel sağlık için en büyük tehditlerden biri olarak listelediğine dikkat çekti. Bu durum, kızamık gibi önlenebilir hastalıkların yeniden yayılmasına yol açabiliyor. AŞILAR OTİZME NEDEN OLMAZ Aşıların güvenliği konusunda yanlış bilgilendirmelere karşı uyarıda bulunan Tekkeşin, "Aşılar otizme neden olmaz" diyerek, bilimsel araştırmaların KKK aşısı ve otizm arasında herhangi bir bağlantı bulamadığını söyledi. AŞI YAPTIRMAMAK, YAPTIRMAKTAN DAHA TEHLİKELİDİR Prof. Dr. Tekkeşin, aşı yaptırmanın, yaptırmamaktan çok daha güvenli olduğunu belirterek, "Aşılar, sadece bireyleri değil, ailenizdeki ve toplumunuzdaki diğer insanları da korur" ifadelerini kullandı. AŞI KARŞITLIĞI VE SOSYAL MEDYANIN ROLÜ Prof. Dr. Tekkeşin, aşı karşıtlığının sosyal medyada yayılan asılsız iddialarla güçlendiğine dikkat çekti. İnsanların, aşılarla ilgili bilgiye yalnızca güvenilir kaynaklardan ulaşmaları gerektiğini söyledi. AŞI KARŞITLIĞI, BAĞIŞIKLAMA PROGRAMLARINI ZORLUYOR Aşı karşıtlığının, bağışıklama programlarının başarısını doğrudan olumsuz etkilediğini belirten Tekkeşin, bu durumun salgınların kontrol altına alınmasını zorlaştırdığını ve aşıyla önlenebilir hastalıkların yayılmasına yol açtığını ifade etti.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bursa Hayat Gazetesi En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.