Marmara Denizi’nde müsilaj alarmı! Tehlike yeniden kapıda
Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşegül Akpınar, Bursa Hayat’a yaptığı açıklamada müsilaj sorununa dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Akpınar, müsilajın temelinde ekolojik dengenin bozulmasının yattığını vurguladı.
Akpınar, müsilaj oluşumunu ve nedenlerini şu şekilde açıkladı:
"Müsilaj, deniz ekosistemindeki fitoplanktonların aşırı çoğalması ve organik maddelerin birikmesiyle ortaya çıkar. Bozulan bu dengenin sonucu oluşan bu organik salgı, belirli mikroorganizmaların varlığına bağlıdır. Uzun yıllardır birikmiş kirliliğin bir sonucu olan bu olay, deniz ekosistemini ciddi şekilde tehdit etmektedir."
Müsilajın yeniden ortaya çıkmasının yalnızca son bir yılın kirliliğiyle açıklanamayacağını vurgulayan Akpınar, bunun belki de 40-50 yıllık bir kirlilik birikiminin sonucu olduğunu ifade etti. Akpınar, bu dengenin hemen yerine oturmasının beklenmemesi gerektiğini belirtti.
Akpınar, müsilajın tamamen ortadan kaldırılması ve deniz ekosisteminin eski sağlığına kavuşması için sabırlı ve sürdürülebilir çalışmaların gerekliliğine değindi. Akpınar, müsilajın sadece estetik bir sorun olmadığını, deniz yaşamını ciddi şekilde tehdit eden, suyun oksijen seviyesini düşürerek diğer canlı türlerinin yaşamını riske atan bir çevre felaketi olduğunu belirtti.
YAYILI KİRLETİCİLER VE EKOSİSTEME ETKİSİ
Akpınar, müsilajın temel nedenlerinden birinin "yayılı kirletici kaynaklar" olduğunu belirtti. Akpınar, "Nehirler ve tatlı su kaynakları aracılığıyla denize taşınan azot ve fosfor yükü müsilaja sebep oluyor. Bu kirleticiler, fitoplanktonlar için besin kaynağı ve ortamda çok bulunduklarında müsilaj oluşumunu hızlandırıyor. Tatlı su kaynaklarından denize ulaşan bu kirlilik yüklerini azaltmak için bitki temelli bir arıtma yöntemi üzerinde çalışıyoruz. Bazı bitkiler bu kirleticileri bünyelerinde tutabiliyor. Böylece çevreye zarar vermeden arıtım sağlanıyor ve su kalitesi korunuyor." dedi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bu sorunun çözülmesi için çeşitli önlemler aldığını belirten Akpınar, bu çalışmaların etkili olabilmesi için uzun vadeli bir çaba gerektiğini vurguladı. Çünkü yıllardır süregelen kirliliğin birikimiyle karşı karşıya olduklarını ifade etti.
İklim değişikliğinin de müsilajın oluşumunu tetikleyen önemli bir faktör olduğunu söyleyen Akpınar, bu değişikliğin fitoplanktonların büyüme hızını artırdığına dikkat çekti ve sözlerine şu şekilde devam etti: "Marmara Denizi’nin kapalı bir iç deniz olması ve bu nedenle su akışının sınırlı olması, kirliliğin birikmesini kolaylaştıran bir faktördür. Ayrıca, Ege ve Karadeniz’den gelen akıntılar bölgedeki tuzluluk dengesini korusa da kirliliğin dağılmasını engellemektedir."
2021 EYLEM PLANI VE ATILAN ADIMLAR
2021 yılında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hayata geçirilen “Marmara Denizi Eylem Planı” müsilajla mücadelede önemli bir dönüm noktası olmuştu. 22 ana başlık ve 134 alt eylemden oluşan bu plan çerçevesinde çeşitli önlemler alındı ve bilimsel çalışmalar başlatıldı.
Akpınar, sürecin sadece bir başlangıç olduğunu belirterek, “Bu kirlilik bir yılın değil, belki 40-50 yılın birikimi. Dolayısıyla ortadan kalkması da uzun vadeli ve sürdürülebilir çabalar gerektiriyor. Hızlı sonuç beklemek yanıltıcı olur.” şeklinde konuştu.
BURSA’DAN ÖRNEK BİR PROJE: YÜZER BİTKİ ADALARI
Akpınar, Uludağ Üniversitesi, TÜBİTAK 1001 Projesi kapsamında yürütülen çalışmayla, müsilajın temel nedenlerinden biri olan yayılı kirletici kaynaklardan gelen azot ve fosfor yükünü azaltmak için “yüzer bitki adaları” projesi geliştirdiklerini belirtti.
Akpınar, “Nilüfer Çapraz Çayı ve Nilüfer Çayı üzerine kurulan 11 adet ada ile pilot uygulama gerçekleştirildi. 2024 sonunda ise bu proje büyütülerek, yaklaşık 1000 bitki adasıyla Marmara’ya ulaşan tatlı su kaynaklarında daha geniş ölçekli bir temizlik hedefleniyor.” diye konuştu.
“Bu modelle Marmara’ya giren kirleticileri azaltmak istiyoruz. Hedefimiz, doğayla uyumlu bir çözüm geliştirerek çevreye katkı sağlamak.” diyen Akpınar, sürdürülebilirliğin önemine dikkat çekti.
TOPLUMUN ROLÜ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇÖZÜMLER
Müsilajın önlenmesi için yalnızca devletin alacağı önlemlerin yeterli olmadığını, bireylerin de çevre bilincine sahip olması gerektiğini söyleyen Akpınar, “Marmara Denizi’ni korumak için hepimizin üzerine düşen sorumluluklar var. Kişisel olarak da çevreye duyarlı olmalı ve kirliliğin önüne geçmeliyiz” ifadelerini kullandı. Özellikle denize atılan atıkların müsilajın daha da kötüleşmesine neden olduğuna dikkat çekti.
EN KÖTÜ SENARYO NE OLABİLİR?
‘Müsilajla mücadele edilmezse ne olur?’ Akpınar, en kötü senaryoyu şöyle özetledi:
“Müsilajla mücadele edilmezse ekosistem kendini toparlayamaz ve biyolojik çeşitlilik geri dönüşü olmayacak şekilde zarar görebilir. Bu yüzden eylem planlarının istikrarlı biçimde devam etmesi şart.”
Müsilaj, sadece yüzeyde görünen bir çevre sorunu değil; deniz altındaki yaşamı, balıkçılığı ve kıyı ekonomilerini de doğrudan etkileyen çok yönlü bir kriz. Bu nedenle hem merkezi yönetimlerin hem yerel idarelerin hem de bireylerin bu konuda atılan adımları kararlı bir şekilde sürdürmesi büyük önem taşıyor.