#Iklim Krizi

Bursa Hayat Gazetesi - Iklim Krizi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Iklim Krizi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

"Karadeniz Akdenizleşebilir" Haber

"Karadeniz Akdenizleşebilir"

Uzmanlar deniz suyu sıcaklıklarındaki artış dolayısıyla Akdeniz'den Karadeniz'e yayılan deniz canlılarının ekosistem dengelerini olumsuz etkileyerek Karadeniz'i "Akdenizleştirebileceğini" belirtiyor. AA'nın iklim krizinin balıkçılık sektörü üzerindeki etkilerine yönelik hazırladığı haber dosyasının üçüncü bölümünde, denizi suyu sıcaklıklarında artış nedeniyle Akdeniz'den Karadeniz'e doğru yayılım gösteren balık ve diğer deniz canlılarının ekosisteme etkileri ele alındı.  Avrupa Birliği’ne bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi verilerine göre küresel ortalama deniz yüzeyi sıcaklığı Mart ayında 21,07 derece ile rekor kırdı. Ayrıca günlük ortalama deniz yüzeyi sıcaklığının en sıcak olduğu 100 günün 94'ü, 2024'te yaşandı. Küresel deniz yüzeyi sıcaklığındaki artışın benzeri Türkiye'yi çevreleyen sularda da görüldü. Türkiye'nin denizlerinde 2023 yılı ortalama sıcaklığı, uzun yıllar ortalamasının üzerinde ölçüldü. Karadeniz'de 1970-2023 ortalaması 15,3, 2023 yılı ortalaması 16,8; Marmara Denizi'nde 1970-2023 ortalaması 15,7, 2023 yılı ortalaması 17,6; Ege Denizi'nde 1970-2023 ortalaması 18,7, 2023 ortalaması 20,5; Akdeniz'de 1970-2023 ortalaması 21,5, 2023 yılı ortalaması 22,6 olarak hesaplandı. Denizlerdeki ısınmanın deniz canlılarına etkisine ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Onur Gönülal, iklim değişikliği ve deniz suyundaki ısınmanın, deniz ekosistemlerinde önemli değişikliklere neden olduğunu, Kızıldeniz'e uygun olan türlerin Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’e kadar yayılmasının büyük ölçüde bu etkiden kaynakladığını söyledi. Yabancı türlerin sayısının her geçen yıl arttığını ve 2020'de yapılan bir çalışmaya göre Türkiye genelinde 539 yabancı tür bulunduğunu aktaran Gönülal, "Karadeniz’de yabancı türlerin sayısı 30’a yaklaşırken ve Marmara’da da bu sayı 100’u çoktan geçti. Ege Denizi’nde 253, Doğu Akdeniz’de ise 413 yabancı tür bulunuyor." dedi. Yayılımın bu hızla devam etmesi durumunda yabancı türlerin sayısının yerli türleri geçmesinin muhtemel olduğunu ifade eden Gönülal, deniz suyundaki ısınma bu kadar yüksek olmasaydı yabancı tür sayısının muhtemelen 100-150 civarında kalacağı, artan sıcaklığın yabancı türlerin yayılım hızını 5-6 kat artırmış olabileceği değerlendirmesinde bulundu. "BALIKÇILIK SEKTÖRÜNDE EKONOMİK KAYIPLARA NEDEN OLABİLİR" Yabancı türlerin yayılımının, yerli türlerle rekabet oluşturarak ekosistem dengesini etkilediğini, bunun yalnızca Türkiye'nin değil, dünyadaki birçok ülkenin sorunu olduğunu vurgulayan Gönülal, şöyle devam etti: "Karadeniz'de yavaş yavaş bir Akdenizleşme eğilimi gözlemleniyor, bu durum sadece yabancı türlerle sınırlı değil. Sıcaklık artışı, Akdeniz ve Karadeniz arasındaki sıcaklık farklarının azalması bazı türlerin yayılmasına olanak tanıyor. Akdeniz ve Karadeniz ekosistemleri birbirinden farklıdır ancak sıcaklık artışıyla birlikte Akdeniz ve Ege’ye özgü balık türlerinin Marmara'ya, Karadeniz'e doğru yayılmaya başladığı görülüyor." Karadeniz ve çevresindeki bölgelerde yabancı türlerin hızla yayılmasının büyük bir sorun teşkil ettiğini dile getiren Gönülal, son yıllarda Marmara ve Karadeniz’de hızlı yayılım gösteren, ekonomik değeri yüksek türler olduğu ve mavi yengeç (Callinectes sapidus) ile 2 farklı jumbo karides türünün (Penaeus aztecus ve Penaeus pulchricaudatus) bunların arasında yer aldığı bilgisini paylaştı. Karadeniz'de yayılım gösteren ekonomik türlerin, yerli türlerle besin kaynakları açısından rekabet etmesinin ekosistem dengelerini bozabileceği uyarısında bulunan Gönülal, "Bu rekabet, hamsi, mezgit ve barbun gibi ekonomik açıdan önemli türlere dayanan balıkçılık sektöründe ekonomik kayıplara neden olabilir. Yeni gelen türlerin tanınmaması ve tüketicilerin bu türlere alışkın olmaması olumsuzluklara yol açar." diye konuştu. Deniz kirliliği ve aşırı avlanmanın da ekosistem dengesini bozarak yabancı türlerin faaliyetlerini hızlandırdığından bahseden Gönülal, ekonomik değeri olsun ya da olmasın yabancı türlerin avcılığının koordineli bir şekilde yönetilerek teşvik edilmesi, yerli stokların korunması ve kota uygulanması tavsiyelerinde bulundu. "TÜRLER AKDENİZLEŞME TEHLİKESİ ALTINDA" İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cem Dalyan, deniz suyu sıcaklıklarının artışı sonucunda yaladerma ve mırmır gibi Akdeniz balıklarının Karadeniz'de yayılım gösterdiğini, hızlı yüzen lambuka balığının ise Marmara Denizi’nden kayıtlarının geldiğini bildirdi. Söz konusu balıkların Atlanto-Akdeniz kökenli türler olduğuna işaret eden Dalyan, "Örneğin lambuka, kuvvetli bir pelajik avcıdır. Genellikle küçük balıkları avlayarak beslenir. Marmara'da bilinen pelajik türler arasında hamsi ve sardalya gibi geçit balıkları bulunuyor. Marmara’da lambukanın büyük popülasyonlarının oluşma ihtimali, geçit balıkları üzerinde baskı yaratabilir ve Karadeniz'den Kuzey Ege'ye senede iki defa gerçekleşen göç fenomenini derinden etkileyebilir." sözlerini sarf etti. Bir ekosisteme yeni bir türün dahil olmasının besin ağında değişikliklere yol açtığının altını çizen Dalyan, şunları söyledi: "Karadeniz gibi balıkçılığımızın büyük kısmının gerçekleştiği ve binlerce yılda oluşmuş bu deniz ekosistemindeki türler Akdenizleşme tehlikesi altında. Bu türlerin besin zincirindeki yerlerini ve ekosistem üzerindeki etkilerini anlamak şu an için mümkün değil çünkü veri eksikliği var. Karadeniz’in Akdenizleşmesi ile daha az hamsiyi tezgahlarda görebiliriz ve bu durum, ekonomik ve ekolojik değişikliklere neden olabilir. 'Akdenizleşme' kavramı, Akdeniz'in flora ve faunasının Karadeniz'e hakim olması, Karadeniz’in kendine özgü yapısının kaybolması anlamına geliyor. Bu durum 2 denizin biyolojik açıdan farklı yapılarının ortadan kalkmasına, ekosistem çeşitliliğinin kaybolmasına ve tek bir ekosistem haline gelmesine neden olabilir." Dalyan, ekosistemlerin tek tip haline gelmesi durumunda, oluşan negatif etkilerin tüm bölgeye yayılacağını, çeşitliliğin korunmasının, farklı ekosistemlerin varlığını sürdürebilmesinin ve bu ekosistemlerdeki değerlerin korunmasının büyük risk altına gireceğini kaydetti. İnsanlığın doğa üzerindeki etkisini mutlaka sınırlandırması gerektiğini ifade eden Dalyan, sözlerini şöyle tamamladı: "Gideceğimiz başka bir gezegen yok. Denizlere bıraktığımız kirlilik yükü azaltılmalı, deniz ekosistemlerinin korunması için çaba sarf edilmeli. Aşırı avcılık, kirlilik, sıcaklık artışı, ekosistemleri sağlıksız hale getiriyor ve hassas türlerin yok olmasına neden oluyor. Şehirleşme ile hızlı habitat ve kıyı kaybı gibi nedenler ekosistemleri ciddi strese sokuyor ve canlıların değişimlere adaptasyonunu zorlaştırıyor. Bu kapsamda, endüstriyel balıkçılığın yeniden düzenlenmesi, küçük balıkçının desteklenmesi, kirlilik baskısının azaltılması, deniz koruma alanlarının yaratılması ve Karadeniz’e ait olmayan türlerin takibi ve savuşturulması gibi faaliyetlerle mevcut ekosistemin korunmaya çalışılması çok önemli."

İklim krizi ve göç: Milyonlarca insan tehlike altında! Haber

İklim krizi ve göç: Milyonlarca insan tehlike altında!

Günümüz dünyasında iklim krizi, doğal yaşamı, ekosistemleri ve insanların yaşamını doğrudan tehdit eden küresel bir sorundur. Atmosferdeki sera gazlarının artışı, küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açarak çeşitli felaketlerin sıklığını ve şiddetini artırmaktadır. Bu süreç, özellikle iklim olaylarına maruz kalan bölgelerde yaşayan milyonlarca insanı doğrudan etkilemektedir. İKLİM KRİZİNİN GÖÇE ETKİLERİ: Kuraklık ve Su Kıtlığı: Kuraklık ve su kıtlığı, tarımsal üretimi olumsuz etkileyerek gıda güvensizliğine yol açmaktadır. Gıda güvensizliği, milyonlarca insanı göçe zorlayan en önemli faktörlerden biridir. Deniz Seviyesinin Yükselmesi: Deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı bölgelerinde yaşayan insanları sel ve fırtınalar gibi doğal afetlerin tehdidi altına bırakmaktadır. Bu da insanları daha güvenli bölgelere göç etmeye zorlamaktadır. Aşırı Hava Olayları: Kasırgalar, fırtınalar ve sel gibi aşırı hava olayları, altyapıyı tahrip ederek ve evleri yıkıma uğratarak insanları göçe zorlamaktadır. Çevre Kirliliği: Hava ve su kirliliği gibi çevre kirliliği, birçok insanın sağlık sorunlarına yol açarak onları göçe zorlamaktadır. GÖÇÜN ETKİLERİ: Ekonomik ve Sosyal Sorunlar: Göç, göç alan ülkelerde ve göç veren ülkelerde ekonomik ve sosyal sorunlara yol açmaktadır. Göç alan ülkelerde işsizlik, barınma ve eğitim gibi konularda sorunlar yaşanmaktadır. Göç veren ülkeler ise beyin göçüne ve işgücü kaybına uğramaktadır Siyasi İstikrarsızlık: Göç, siyasi istikrarsızlığa ve çatışmalara yol açabilir. Göç alan ülkelerde artan nüfus ve kaynak sıkıntısı, sosyal gerginlikleri ve çatışmaları tetikleyebilir. İnsan Hakları Sorunları: Göç eden insanlar, sömürü, insan ticareti ve diğer insan hakları ihlalleri gibi risklere maruz kalmaktadır. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: İklim Krizine Karşı Mücadele: İklim krizinin temel nedenini ele almak, göçün en etkili çözümüdür. Sera gazı emisyonlarını azaltmak ve küresel ısınmayı durdurmak için acil adımlar atılmalıdır. Göçmenlere Destek: Göçmenlere eğitim, sağlık ve barınma gibi temel ihtiyaçlarda destek sağlanmalıdır. Göçmenlerin topluma entegre olmaları ve yeni bir yaşam kurmaları için gerekli imkanlar sunulmalıdır. Uluslararası İşbirliği: Göç krizini çözmek için uluslararası işbirliği ve dayanışma şarttır. Göçmenlere ve göç alan ülkelere destek olmak için uluslararası bir çerçeve oluşturulmalıdır. SONUÇ: İklim krizi, küresel bir sorundur ve çözümü de küresel bir işbirliğiyle mümkündür. İklim krizinin göç üzerindeki etkisini azaltmak için acil adımlar atılmalıdır. Göçmenlere destek olmak ve göç krizini çözmek için uluslararası işbirliği ve dayanışma şarttır. Unutmayın: İklim krizi sadece bir çevre sorunu değildir, aynı zamanda bir insan hakları ve göç sorunudur. Bu sorunu çözmek için hep birlikte hareket etmeliyiz.

Dünyanın büyüyen yeni endişesi İklim değişikliği Haber

Dünyanın büyüyen yeni endişesi İklim değişikliği

İklim değişikliği, dünya genelinde giderek artan bir endişe kaynağı haline gelmiş durumda. Bilim insanları, iklim değişikliğinin başlıca nedeninin insan faaliyetleri olduğunu ve bu durumun gezegenimiz üzerinde olumsuz etkiler yarattığını belirtiyorlar. Bu bağlamda, uluslararası toplumun iklim değişikliğiyle mücadelede ortak çabaları ve politikaları büyük önem taşıyor. Paris İklim Anlaşması ve Uluslararası Çabalar 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması, 195 ülkenin katılımıyla gerçekleşen tarihi bir adımdı. Anlaşma, küresel sıcaklık artışını 2°C'nin altında tutma hedefini ortaya koyarken, mümkünse 1.5°C'ye düşürme çabasını da içeriyor. Ülkeler, ulusal belirledikleri hedeflerle (Nationally Determined Contributions - NDCs) bu hedeflere nasıl ulaşacaklarını planlamakta ve düzenli olarak rapor vermektedirler. Örneğin, Avrupa Birliği (AB) 2030 iklim hedefleri çerçevesinde sera gazı emisyonlarını %40 oranında azaltmayı taahhüt etmiştir. Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olarak, 2060 yılına kadar karbonsuz bir ekonomiye ulaşmayı hedeflemektedir. Hindistan ise enerji üretiminde yenilenebilir kaynakları artırarak sera gazı emisyonlarını azaltmaya çalışmaktadır. Ülke Bazında İklim Politikaları ve Başarı Öyküleri Ülkelerin iklim politikaları ve bu politikaların etkinliği, uluslararası alanda büyük önem taşımaktadır. Örneğin, Almanya'nın "Enerji Dönüşümü" (Energiewende) politikası, fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş sürecini kapsayan kapsamlı bir stratejidir. Bu politika çerçevesinde Almanya, fosil yakıt bağımlılığını azaltarak ve enerji verimliliğini artırarak sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmayı başarmıştır. Diğer bir örnek ise İskandinav ülkeleri olan Norveç ve İsveç'tir. Bu ülkeler, büyük ölçüde hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimine yatırım yaparak ve ulaşımda elektrikli araçların kullanımını teşvik ederek sıfır karbonlu ekonomiye doğru ilerlemektedirler. Gelecek İçin Yol Haritası ve Küresel İşbirliği İklim değişikliğiyle mücadelede başarı için küresel işbirliği hayati önem taşımaktadır. Bilim insanları, 2030 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonlarına ulaşmazsak, gezegenimiz üzerindeki olumsuz etkilerin ciddi şekilde artacağını belirtmektedirler. Bu nedenle, ülkeler arası işbirliği ve koordinasyon, iklim değişikliğiyle mücadelede etkili politikaların oluşturulması ve uygulanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Sonuç olarak, Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası çerçeveler ve ülkelerin belirledikleri ulusal hedefler, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli adımlar sağlamaktadır. Ancak, ileriye dönük olarak daha kapsamlı ve etkin politikaların oluşturulması ve bu politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Küresel iklim krizine karşı ortak ve kararlı bir yaklaşım benimsemek, gelecek nesiller için sürdürülebilir bir dünya bırakma sorumluluğumuzun bilinciyle hareket etmemizi sağlayacaktır.

Marmara Denizi’nde en büyük tehlike kirlilik Haber

Marmara Denizi’nde en büyük tehlike kirlilik

Bursa Teknik Üniversitesinde görevli Prof. Dr. Mete Yılmaz, sorularımızı yanıtladı.  Prof. Dr. Mete Yılmaz,  Marmara Denizi’ne atılan atıklar arıtımdan geçirilerek denize bırakılırsa, Marmara Denizi’nin Karadeniz ve Akdeniz’den gelen su girdileri ile kısa sürede kendini toparlayacağını belirten  Bursa Teknik Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Mete Yılmaz, “Şu anda Marmara Denizi’nde yine bir müsilaj tehdidi bulunuyor. 2021-2022’de görülen kadar bir müsilaj oluşumu yok. Fakat müsilajı oluşturabilecek potansiyel Marmara Denizi’nde her zaman mevcut. Bilindiği gibi müsilaj oluşumunda en büyük etken iklim değişikliğinden kaynaklı suların ısınması, bununla beraber denizin içerisinde oksijen oranının çok düşük oranda seyretmesi müsilaj oluşumunu tetiklediği düşünülen başlıca faktörlerden bir tanesi bunun yanı sıra Marmara Denizi’nde ki kirlilikte tabi ki oldukça etkili. Marmara Denizi’ne ciddi miktarda fosfor ve azot girdisi var bu da müsilaj oluşumunu tetikleyebiliyor. İklim değişikliğinden kaynaklı sıcaklık ve oksijen oranı çok kontrol edilebilir faktörler değil ama kirlilik bizler tarafından kontrol edilebilecek faktörlerden bir tanesi dolayısıyla şu an odaklanılması gereken nokta Marmara Denizi’ne kıyı şehirlerden gelen evsel ve endüstriyel bütün atıkların ileri düzeyde arıtılarak Marmara Denizi’ne verilmesi gerekiyor. Bu henüz tam istenilen düzeyde yapılamadığı için Marmara Denizi’nde müsilaj tehdidi hala devam ediyor. Şu anda Marmara’da 2021-2022 yıllarındaki gibi bir müsilaj yok. Zaman zaman köpük oluşumları olabiliyor. Su da renk değişimi olabiliyor. Bunlar yine kirlilik kaynaklı olarak artan aşırı derecede çoğalan mikro alglerden diğer bir ifade ile Fitoplankton (mikroalg) kaynaklanıyor. Fitoplanktonun çoğalması da müsilaj olmasa bile kirlilikle yani Motivikasyon (deniz kirliliği) alakalı bir durum. Bunlar çoğaldığı zaman,  bozuşmaları çoğaltarak suyun oksijensiz kalmasını sağlıyorlar. Ayrıca bazı türleri ciddi miktarda tehlike de oluşturabiliyor. Dolayısıyla hem sucu hayvan sağlığı için hem de insan sağlığı için bir risk oluşturabiliyor.Ayrıca müsilajın oluşumunu tetikleyen şeylerden bir tanesi de alg çoğalmaları bazı türlerin müsilaj oluşumuna katkı sağladığını biliyoruz. Bizim yapmamız gereken en temel işlem Marmara Denizi’ne gelen kirliliği azaltmak. Kontrol edebileceğimiz en temel faktör bu şu anda. 2021 yılında müsilajın en yoğun olduğu zamanda balık avcılığı yapılamıyordu. Balık oranları ciddi oranda azalmıştı. Zemin tamamen müsilaj ile kaplanmıştı ve zeminde yaşayan sucul canlılar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Burada hem denizel bitkiler hem de denizel canlılar etkilenmişti. Dolayısıyla müsilaj yine aynı şekilde gerçekleşirse biyoçeşitliliği ciddi biçimde etkileyecektir. Şu anda öyle bir durum yok. Ama bunun oluşma potansiyeli her zaman mevcut. Denizimizdeki kirlilik arttıkça bu oksijen seviyesindeki azalmayı yaşayacağız. Kirliliği azaltmaya başladıktan sonra bu oksijen seviyesi kategori olarak artacaktır.Denizde oksijen seviyesinin az olması sucul canlıların orada yaşamasının mümkün olmadığı anlamına geliyor. 2021 yılında faaliyete giren Marmara Eylem Planı halen devam ediyor. Birçok adımıda gerçekleştirildi. Hala kontrol ve denetimleri yapılıyor ama burada yine dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta Marmara Denizi’ne giren evsel atıkların ve endüstriyel atıkların ileri arıtma tesislerinden geçirilerek Marmara Denizi’ne verilmesi gerekiyor. Ve bu da çok ciddi bir yatırım gerektiriyor. Günümüz ekonomik şartlarında böyle bir yatırımı yapmak çok kolay değil ama Çevre Bakanlığı bunun üzerine çalışıyor. Özellikle bu eylem planını da takip ediyor. İleri düzeyde arıtım yapılmaya başlandıktan sonra Marmara Denizi’ndeki kirlilik seviyesi hızlı bir şekilde azalacak ve Marmara Denizi kendini yenilemeye başlayacaktır.” şeklinde konuştu. “ARITIM SİSTEMİ DÜZELTEBİLİR” İklim krizine bağlı sıcaklıkların artmasıyla Kızıldeniz’den gelen istilacı türlerin denizlerimizde gözlenmeye başlandığının altını çizen Prof. Dr. Mete Yılmaz,  “İstilacı canlı türleri bizim yerel canlı türlerimizin yerine geçerek bazen tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Balon balığı gibi daha pek çok tür sayılabilir. Denizlerin ısınmasıyla daha önce denizlerimizde görülmeyen mikroorganizmalar denizlerde renklenmelere sebep olabiliyor. Ve burada bir yerleşim yeri kazanıp çoğalabiliyorlar.  İklim değişikliği ile beraber bu tür algleri daha sık görebiliriz.  Bu tür canlılar sıcak ortamlarda yaşamlarını sürdürüyor. Dolayısıyla istilacı canlı türleri bizim denizlerimizde çoğalarak ekosisteme zarar verecek. Ayrıca bozuşmaları esnasında sudaki oksijeni tüketerek denizde yaşayan canlılar için tehlike oluşturuyor. Sıcaklık bu şekilde artmaya devam ederse daha fazla istilacı tür görmeye başlayacağız.  Gelen istilacı türler yerel canlı türleri egale edebilecek. Bu gibi şeylere hazır olmalıyız. İklim değişimi, sıcaklık değişimini kısa vadede kontrol edemeyebiliriz. Ama istilacı canlı türlerinin denizlerimize gelmesini engelleyebilecek ve çoğalmasının önüne geçecek önlemler alabiliriz.  İstilacı türlerin denizlerimizi işgal etmesini engellemek için denizlerdeki kirliliği önlememiz gerekiyor. İlk başta yapılması gereken şey ileri arıtım tesislerinin tüm Marmara’ya yayılması gerekiyor. Özellikler İstanbul’da yaygın hale getirilmesi gerekiyor. Ama bunlar çok ciddi yatırımlar gerektiriyor. Çevre Bakanlığının da bu konuda planlamaları var. Bu arıtım tesisleri devreye girdikten sonra belki aylar için en geç bir yıl içinde Marmara Denizi kendini toparlamaya başlayacak. Marmara Denizi’ni yeniden eski haline getirebilmek için en önemli şey Marmara Denizi’ndeki evsel ve endüstriyel kirletici kaynakların azaltılması gerekiyor. Burada da devreye arıtım tesisleri giriyor. Ayrıca tarımsal alanlardan da Marmara Denizi’ne ciddi miktarda fosfor ve azot girdisi var. Bunlar Susurluk havzasından derelere, nehirlere karışarak Marmara Denizi’ne ulaşıyor. İyi bir tarım uygulaması devreye girerse, bilinçli bir şekilde gübre kullanılırsa, daha bilinçli bir şekilde sulama yapılırsa. Bu tür tarım kaynaklı kirleticileri de azaltabileceğiz. Bunların hepsinin bütün bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. Gerekli çalışmalar ve denetimler gerçekleştirilirse Marmara Denizi kısa sürede kendini düzenler.” dedi.

Sıcaklıklara bağlı ölümlerde artış Haber

Sıcaklıklara bağlı ölümlerde artış

AB'ye bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi verilerine göre Mayıs 2024, bugüne kadarki en sıcak mayıs ayı olurken ortalama yüzey hava sıcaklığı 1991-2020 mayıs ortalamasının 0,65 derece,1850-1900 mayıs ayı ortalamasının 1,52 derece, 2020'deki en sıcak mayıs ayının ise 0,19 derece üzerine çıkarak 15,91 derece olarak kaydedildi. Küresel sıcaklık rekoruyla birlikte dünyanın çeşitli ülkelerinde bölgesel rekorlar görülürken sıcak hava dalgaları, sıcaklığa bağlı ölümleri beraberinde getirdi. Afrika’nın Sahel ve batı kısımlarında yüksek sıcaklıklar mart ayı sonundan itibaren etkili olmaya başladı. Mali’de termometreler 3 Nisan'da 42,5 dereceyi gösterirken başkent Bamako’daki Gabriel-Toure Hastanesi yetkilileri nisan ayının ilk 4 gününde anormal şekilde 102 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Yetkililer, hayatını kaybedenlerin yarısının 60 yaş üzerindeki kişiler olduğunu ve ölümlerde aşırı sıcakların rol oynamış olabileceğini duyurdu. Bangladeş’te mayıs ayının başındaki sıcak hava dalgası nedeniyle en az 15 kişi yaşamını yitirirken birçok eğitim kurumu tatil edildi. Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi'de 29 Mayıs'ta 52,9 dereceyle tüm zamanların en yüksek sıcaklığı kaydedilirken haziran başında da devam eden yüksek sıcaklılar ülke genelinde çok sayıda ölüme neden oldu. Odişa eyaletinde 38, Uttar Pradeş eyaletinde 33, Bihar’da 6, Racastan’da 12 kişi hayatını kaybetti. Aşırı sıcakların etkilili olduğu bir diğer bölge Kuzey Amerika oldu. Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) verilerine göre özellikle Meksika ve ABD’nin güneybatı eyaletleri haziran başından itibaren sıcak hava dalgasının etkisi altında. Las Vegas ve Phoenix kentlerinde termometreler 6 Haziran'da 43 dereceyi gösterirken dünyanın en sıcak yerlerinden biri olarak bilinen California eyaletindeki Death Valley'de (Ölüm Vadisi) hava sıcaklığı 50 dereceyi buldu. Meksika Ulusal Özerk Üniversitesinden (UNAM) yapılan açıklamaya göre mayıs ayının son 15 gününde ülke tarihinin en yüksek sıcaklıkları kaydedildi ve ülkenin 14 eyaletinde hava sıcaklıkları 40 dereceyi aştı. Özellikle ülkenin Tabasco, Tamaulipas ve Nuevo Leon eyaletleri ile Veracruz ve San Luis Potosi kentlerindeki rekor sıcaklıklar nedeniyle 29 Mayıs-5 Haziran arasında 29 kişi aşırı sıcaklar nedeniyle öldü, yaklaşık 2 bin kişi güneş çarpması şikayetiyle hastanelere başvurdu. Ülke genelinde, 2024'ün başından bu yana aşırı sıcaklardan ölenlerin sayısı 90'a ulaştı. SICAKLIK NEDENİYLE ÖLÜMLER ARTIYOR Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) The Lancet, Nature, PubMed gibi bilimsel dergilerde yayımlanan çeşitli makalelere dayandırdığı açıklamasına göre, 2000-2004 ortalaması ile 2017-2021 ortalaması kıyaslandığında 65 yaş üstünde sıcaklıkla bağlantılı ölümler yaklaşık yüzde 85 arttı. 2000 ile 2019 yılları arasında dünyada her yıl ortalama 489 bin kişi sıcaklıklar nedeniyle hayatını kaybederken ölümlerin yüzde 45,8’i Asya, yüzde 36,5'i Avrupa, yüzde 11,6'sı Amerika, yüzde 5,2'si Afrika, yüzde 0,8'i ise Okyanusya kıtasında kaydedildi. Örgüt'e göre iklim değişikliği nedeniyle 2022'de Hindistan ve Pakistan'da yıkıcı sıcak hava dalgalarının görülme olasılığı 30 kat arttı. AŞIRI SICAKLAR İNSAN SAĞLIĞINI NASIL ETKİLİYOR? Yüksek sıcaklıkların insan sağlığına etkilerini AA muhabirine değerlendiren Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet İlkin Naharcı, aşırı sıcakların, ufak bir sıvı kaybından ölümlere kadar giden sonuçları olduğunu söyledi. Naharcı, "Sıcaklığa bağlı ölümlerin yaklaşık yüzde 90’ı, 65 yaş üstünde görülüyor ve gelecekte sıcaklık artışı yaşanan bölgelerdeki ölüm risklerinin, sıcaklık artışı yaşanmayan bölgelere göre iki kat artacağı tahminleri var." dedi. Sıcaklık artışlarının en temelde vücutta sıvı kaybı yaşanmasına neden olduğunu belirten Naharcı, sıcak çarpmaları sonucu baş ağrıları, baş dönmesi, kalp çarpıntısı, halsizlik, mide bulantısı ve ileri yaşlarda zihin bulanıklığı yaşanabildiğini aktardı. Bu gibi olumsuz koşulların ciddi hastalıklara sahip kişilerde hayati riskleri artırdığı uyarısında bulunan Naharcı şunları kaydetti: "Örneğin kişide kardiyovasküler hastalıklar varsa bunlar kalp krizi, inme, felç geçirme risklerini artırıyor. Diyabet hastalığına bağlı problemler artabiliyor. Delirium dediğimiz zihinsel problemler görülebiliyor. Dahası, enfeksiyon bulaştırabilen etmenlerin yiyeceklerimizde, suyumuzda rahatça bulunabiliyor olması, bu kaynaklardan geçen enfeksiyonların riskini artırıyor. Tüm bunlar da ölümlere kadar giden yolu oluşturabiliyor." Sıcak çarpmasının vücudumuzdaki ısı dengesini bozduğundan bahseden Naharcı, "Araştırmacılar yüzde 70'in üzerindeki nemin tehlikeli olduğunu söylüyor. Yüzde 90 nemli bir yerde 25 derece sıcaklık bile ciddi sorunlara yol açabilir." diye konuştu. Naharcı, sıcaklıkların olumsuz etkilerinden korunmak için şu tavsiyelerde bulundu: "Özellikle 27-28 derece üzerindeki sıcaklıklarda çok dikkatli olmamız gerekli. Günlük aktivitelerimizi havanın daha serin olduğu zamanlarda yapmamız ve bunları yaparken kendimizi çok zorlamamamız iyi olur. Günlük tükettiğimiz sıvı miktarını en az yüzde 30-40 oranında artırmamız gerekiyor. Örneğin bir buçuk litre su tüketiyorsak bunu 2-2 buçuk litreye çıkarmamız gerekli. Çay, kahve gibi kafein barındırması nedeniyle vücudun sıvı kaybetmesine yol açan içeceklerden uzak durulmalı. Çünkü kafein içeren içeceklerin vücuttan atılması için vücudun bir o kadar sıvı kaybetmesi gerekli."

İklim krizi durdurulabilir mi? Haber

İklim krizi durdurulabilir mi?

İklim krizi, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biridir. Küresel ısınma, deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı hava olayları ve kitlesel yok oluşlar gibi birçok soruna yol açmaktadır. Bu sorunun çözümü için acil adımlar atmak gerekmektedir. Peki, iklim krizi durdurulabilir mi? Cevap karmaşıktır. Bir yandan, küresel ısınmayı durdurmak ve sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmak için çok geç olmayabilir. Bilim insanları, 1,5°C'lik bir ısınmayı sınırlamanın hala mümkün olduğunu ve bunun yıkıcı sonuçları önleyebileceğini savunuyor. Ancak, bunu başarmak için küresel çapta ve acil bir değişim gerekiyor. Hükümetler, işletmeler ve bireyler, emisyonlarını azaltmak için birlikte çalışmalıdır. Temiz enerjiye geçiş yapmak, enerji verimliliğini artırmak ve ormanları korumak gibi birçok çözüm mevcuttur. Diğer yandan, iklim sisteminin hassasiyeti ve eylemsizlik gibi bazı faktörler, küresel ısınmayı durdurmayı zorlaştırabilir. Hatta bazı bilim insanları, geri dönülmez bir noktaya geldiğimizi ve bazı yıkıcı etkilerin kaçınılmaz olduğunu savunuyor. Sonuç olarak, iklim krizini durdurup durduramayacağımız, önümüzdeki yıllarda atacağımız adımlara bağlıdır. Hemen harekete geçersek, en kötü senaryoları önleyebilir ve yaşanabilir bir dünya inşa edebiliriz. İKLİM KRİZİNİ DURDURMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ? Bireyler olarak iklim krizine karşı mücadeleye katkıda bulunmak için birçok şey yapabiliriz. Bunlardan bazıları şunlardır: Enerji tasarrufu yapmak: Daha az araba kullanmak, evlerde daha az enerji kullanmak ve enerji tasarruflu cihazlar kullanmak gibi basit adımlar emisyonlarımızı azaltabilir. Temiz enerjiye geçmek: Güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı azaltabilir. Geri dönüşüm ve kompost yapmak: Atıklarımızı geri dönüştürerek ve kompost yaparak çöplüklerde metan gazı emisyonlarının oluşmasını önleyebiliriz. Sürdürülebilir ürünler satın almak: Yerel ve organik ürünler satın almak, daha az ambalajı olan ürünler tercih etmek ve geri dönüştürülmüş ürünler kullanmak gibi bilinçli seçimler yapabiliriz. Sesimizi yükseltmek: İklim kriziyle mücadele eden sivil toplum kuruluşlarını ve politikacıları desteklemek ve iklim eylemlerine katılmak önemlidir. Her bireyin katkısı, küresel ısınmayı durdurma mücadelesinde önemli bir rol oynayabilir. GELECEĞE DAİR UMUT IŞIĞI İklim kriziyle mücadelede umutsuzluğa kapılmamak önemlidir. Bilim insanları ve aktivistler, dünya çapında birçok çözüm üzerinde çalışmaktadır. Temiz enerji teknolojileri hızla gelişmektedir ve birçok ülke sera gazı emisyonlarını azaltmak için taahhütlerde bulunmaktadır. Hepimiz birlikte çalışarak ve sorumluluk alarak iklim krizini durdurabilir ve daha sürdürülebilir bir gelecek inşa edebiliriz.

BM Genel Sekreteri Guterres uyardı! 'Yanlış çözümler ters tepecek' Haber

BM Genel Sekreteri Guterres uyardı! 'Yanlış çözümler ters tepecek'

Guterres, "Dünya Çevre Günü" vesilesiyle New York'taki Amerikan Doğal Tarih Müzesi'nde, "İklim Konusunda Gerçekle Yüzleşme Zamanı" başlıklı bir konuşma yaptı. Gezegenin insanlara mesaj vermeye çalıştığını ancak mesajın duyulmadığını ve küresel ısınmanın giderek daha fazla arttığını aktaran Guterres, "Gerçekle yüzleşme zamanı." dedi. Guterres, küresel ısınma sınırını 1,5 derecede tutmak için küresel salımların her yıl yüzde 9 azaltılması gerektiğinin altını çizdi. Dinozorların yok olmasına neden olan meteor benzetmesini kullanan Guterres, "İklim konusunda biz dinozorların konumunda değiliz. Biz meteor konumundayız. İklim konusunda tehlike de biziz, çözüm de." diye konuştu. "GEZEGENLE RUS RULETİ OYNUYORUZ" Guterres, "Gezegenle Rus ruleti oynuyoruz. İklim cehenneminden çıkış yapmamız gerekiyor ve direksiyonun kontrolü bizde." ifadelerini kullandı. BM Genel Sekreteri, 1,5 derece sınırının sadece bir hedef olmadığını, fiziksel bir sınır olduğunu kaydederek, bunun muhafaza edilmesi için çok daha güçlü mücadele verilmesi gerektiğini vurguladı. İklim değişikliğine ilişkin atılacak adımların jeopolitik bölünmelere mahkum edilmemesi gerektiğine işaret eden Guterres, iklim krizine en az katkıda bulunan yoksul toplumların ise bu krizin en fazla etkisine maruz kalanlar olduğunu dile getirdi. Guterres, "Dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesim, tüm insanoğlunun ürettiği salımın 3'te 2'sini üretiyor. İklim krizi de aşırı olayları tetikliyor. Hayatlar mahvoluyor, ekonomiler vuruluyor ve sağlık baltanıyor." değerlendirmesinde bulundu. "KENDİMİZİ KURTARMAK İÇİN GEREKLİ ALTYAPIYA SAHİBİZ" "Kendimizi kurtarmak için gerekli altyapıya sahibiz." diyen Guterres, ormanlar ve denizlerin atmosferdeki karbonu emdiğini, bunların korunması gerektiğini söyledi. Guterres, aynı zamanda salımları azaltmak için gerekli teknolojinin bulunduğunu, yenilenebilir enerjinin gelişmeye devam ettiğini, dünya genelinde enerji ihtiyacının yüzde 30'unu karşılayacak duruma geldiğini dile getirdi. "Ekonomik mantık, fosil yakıt döneminin sona ermesini vazgeçilmez kılıyor." değerlendirmesinde bulunan BM Genel Sekreteri, ilk 18 ayda acil adım atılması gereken alanları da "salımları azaltmak, insanlar ve doğayı aşırı iklim olaylarından korumak, iklim finansmanını artırmak ve fosil yakıt endüstrisini sınırlamak" şeklinde sıraladı. Guterres, bu bağlamda tüm ülkelerin vaat ve sorumluluklarını yerine getirmesinin önemine işaret etti. Doğayı kandırmanın mümkün olmadığının altını çizen Guterres, yanlış çözümlerin ise ters tepeceği konusunda uyardı. Guterres, iklim krizine yol açanların "klimalı ortamlarında" otururken, en kırılgan ve buna sebep olmayanların mücadeleye terk edilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Yeni iklim planları için finansmana ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Guterres, aynı zamanda fosil yakıt şirketlerinin karlarının vergilendirilmesinin önemini vurguladı. Guterres, iklim finansmanının bir tercih olmadığını, yaşanabilir bir gelecek için şart olduğunu belirterek, fosil yakıtların sadece gezegeni zehirlemediğini, şirketlerin markalaşma sürecine de zarar verdiğini ifade etti. BM Genel Sekreteri, "Hiçbir ülke, tek başına iklim krizini çözemez. Bu, herkesin dahil olması gereken bir an." mesajını verdi. BM'nin güven inşa etme, çözüm üretme ve işbirliğini teşvik etme yönünde yoğun çaba sarf ettiğini kaydeden Guterres, "Cesaretinizi ve ümidinizi yitirmeyin. İnsanlar, kirleten ve kar edenlere karşı olursa birlikte kazanabiliriz. Yarın çok geç olur. Şimdi hareke geçme zamanı." diye konuştu. "FOSİL YAKIT ENDÜSTRİSİ, İKLİM KRİZİNİN MAFYA BABASI" Guterres, "Fosil yakıt endüstrisi, iklim krizinin mafya babası" tanımını yaparak, ilerleme kaydetmek için istek göstermeyen bu endüstriyle doğrudan yüzleşmek gerektiğini söyledi. Lobi faaliyetleri, yasal adımlar ve reklam kampanyalarıyla fosil yakıt endüstrisinin "utanmadan" zarar verici faaliyetlerini çevreye zarar vermiyormuş gibi gösterdiğini aktaran Guterres, "Tüm ülkelere fosil yakıt şirketlerine yönelik reklamlarını yasaklama çağrısında bulunuyorum" dedi. Guterres, iklim değişikliğinin zamanın varoluşsal krizi olduğunu belirterek, diğer tüm konulardan bağımsız tutulması ve öncelliklendirilmesi gerektiğini söyledi. Siyasi isteğin önemine işaret eden BM Genel Sekreteri, "Siyasi istek olduğu müddetçe her şey mümkün" yorumunu yaptı.

İklim krizi denizlerimizi tehdit mi  ediyor? Haber

İklim krizi denizlerimizi tehdit mi ediyor?

Günümüzde, iklim krizi dünya genelinde ciddi bir tehdit oluştururken, denizler ve okyanuslar da bu değişimden ciddi şekilde etkilenmektedir. Okyanuslar, dünyamızın hayati öneme sahip bir parçasıdır ve birçok canlı türüne ev sahipliği yapar. Ancak, artan sera gazı emisyonları, deniz suyu seviyelerinde yükselmeye, asit oranlarında artışa ve ekosistemlerde dengesizliklere neden olmaktadır. Bu durum, deniz yaşamını ve insanları olumsuz etkileyebilir.  İKLİM KRİZİNİN DENİZLERE YANSIMASI  İklim krizi, denizler üzerinde bir dizi olumsuz etkiye neden olmaktadır. Öncelikle, küresel ısınma deniz suyu seviyelerinin yükselmesine neden olur. Bu durum, kıyı şeritlerinde erozyona, sellerde artışa ve deniz suyunun tatlı su kaynaklarına sızmasına yol açabilir. Ayrıca, artan sera gazı emisyonları, deniz suyunun asit oranlarının artmasına neden olur. Bu da mercan resiflerinin zarar görmesine, deniz yaşamının etkilenmesine ve balıkçılık endüstrisine zarar verir. İklim krizi ayrıca, denizlerde sıcaklık değişimlerine ve ekstrem hava olaylarına da yol açabilir, bu da ekosistemlerin dengesini bozar. OKYANUSLARIN KORUNMALI  Okyanusların korunması için bir dizi adım atılabilir. Bunlardan ilki, sera gazı emisyonlarının azaltılmasıdır. Daha sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş yaparak ve enerji verimliliğini artırarak sera gazı emisyonlarını azaltmak mümkündür. Ayrıca, deniz yaşamını korumak için deniz koruma alanlarının genişletilmesi ve balık avcılığının sürdürülebilir hale getirilmesi önemlidir. Plastik kirliliği ile mücadele etmek ve atık su arıtma sistemlerini geliştirmek de denizlerin korunmasında önemli adımlardır. Ayrıca, deniz biyolojik çeşitliliğini korumak için koruma ve restorasyon projelerine yatırım yapılmalıdır. İklim krizi, denizler ve okyanuslar üzerinde ciddi tehditler oluştururken, bu değerli ekosistemlerin korunması hayati öneme sahiptir. Sera gazı emisyonlarının azaltılması, deniz yaşamının korunması, plastik kirliliği ile mücadele edilmesi ve sürdürülebilir balıkçılık uygulamalarının teşvik edilmesi gibi adımlar, okyanusların geleceği için önemli adımlardır. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için uluslararası işbirliği ve kararlılık gerekmektedir. Gelecek nesiller için sağlıklı ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için şimdi harekete geçme zamanıdır.

Dünya genelinde çalışanların yüzde 70'i risk altında Haber

Dünya genelinde çalışanların yüzde 70'i risk altında

ILO'nun, "Değişen İklimde İş Sağlığı ve Güvenliğinin Sağlanması" başlıklı raporu yayımlandı. Buna göre, iklim değişikliği küresel olarak çalışanların yüzde 70'i için ciddi sağlık sorunlarına neden olurken, bunlar arasında kanser, kalp-damar ve solunum hastalıkları, böbrek fonksiyon bozuklukları ve zihinsel sağlık sorunları yer alıyor. Mevcut iş sağlığı ve güvenliği koşulları, ortaya çıkan risklerle başa çıkmakta zorlanıyor. İklim değişikliği halihazırda dünya genelinde çalışanların güvenliği ve sağlığı üzerinde ciddi etki oluştururken, 2020'de 2,4 milyardan fazla işçinin (3,4 milyarlık küresel iş gücünden) çalışma sırasında aşırı sıcaklığa maruz kaldığı belirtildi. Küresel iş gücünün payı olarak hesaplandığında 2020'de yüzde 65,5 olan bu oran yüzde 70,9'a yükseldi. Aşırı sıcaklar nedeniyle çalışma sırasında 22,8 milyon yaralanma yaşanırken, bu sebeple yılda 18 bin 970 işçinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. 1,6 milyar işçi ultraviyole radyasyonuna maruz kalırken, her yıl 18 bin 960 çalışan melanom dışı deri kanseri nedeniyle yaşamını yitiriyor. Öte yandan 1,6 milyar işçi çalışma sırasında hava kirliliğine maruz kalırken, bu durum, her yıl açık havada çalışanlar arasında 860 bine kadar "çalışma kaynaklı" ölümlerin yaşanmasına neden oluyor. Tarım sektöründe çalışan 870 milyondan fazla işçi zirai ilaçlara maruz kalıyor, her yıl 300 binden fazla ölüm pestisit zehirlenmesinden kaynaklanıyor. Her yıl 15 bin çalışma kaynaklı can kaybı, parazit ve vektör kaynaklı hastalıklar nedeniyle yaşanıyor. "İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇALIŞANLAR İÇİN EK SAĞLIK TEHLİKELERİ OLUŞTURUYOR" Raporda görüşlerine yer verilen ILO'nun iş sağlığı ve güvenliği konusunda ekip lideri olarak görev yapan Manal Azzi, iklim değişikliğinin çalışanlar için önemli sağlık sorunları oluşturduğunu belirtti. Azzi, "Mesleki güvenlik ve sağlık hususları, iklim değişikliğine karşı müdahalelerimizin bir parçası haline gelmeli. Güvenli ve sağlıklı ortamlarda çalışmak, ILO'nun çalışma hayatındaki temel ilkelerinden ve haklarından biri olarak kabul ediliyor. İşin diğer her alanında olduğu gibi iklim değişikliği konusunda da bu taahhüdümüzü yerine getirmeliyiz."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.