Hava Durumu

#Danıştay

Bursa Hayat Gazetesi - Danıştay haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Danıştay haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Bursa'da keçi küpesi yüzünden bakanlığa dava açtı! Karar 5 yıl sonra geldi Haber

Bursa'da keçi küpesi yüzünden bakanlığa dava açtı! Karar 5 yıl sonra geldi

Bursa'nın İznik ilçesindeki çiftliğinde keçi yetiştiriciliği yapan Ahmet Bülent Üçok, kayıt altına almak için yapılan küpe uygulamasının hayvanlara zarar verdiği gerekçesiyle Tarım ve Orman Bakanlığı'na dava açtı. Küpe takılan küçükbaş hayvanların otlatma sırasında çalı ve dallara takılarak kulaklarının yırtılmasına varan sonuçlar oluşturduğunu hatırlatan Üçok, küpe yerine başka bir alternatif uygulanması gerektiğini söyledi. Tarım ve Orman Bakanlığı, açılan davada uygulamanın Avrupa Birliği standartlarına uygun olduğunu savunurken 5 yıl sonra gelen Danıştay 10. dairesi kararında, bakanlık haklı bulunarak dava reddedildi. Türkiye'de yapılan hayvancılığının Avrupa'dakinden farklı olduğunu kaydeden Üçok, Türkiye'deki hayvanların merada otlatıldığı, Avrupa'da ise kapalı alanlarda yetiştirildiği belirtti. Türkiye'deki hayvanların otlatma sırasında küpelerini çeşitli etkenlerle bir yerlere sıkıştırarak çıkmaya çalıştıklarında ise yaralandığını savunan Üçok, Avrupa'daki yetiştiricilerin bu gibi sorunları olmadığı ifade etti. Üçok yaptığı açıklamada kayıt altına almak için yapılacak uygulamanın gerekli olduğunu fakat hayvanlara zarar vermemek için başka bir alternatif bulunması için temyize gideceklerini belirtti. “UYGULAMA GEREKLİ FAKAT YÖNTEM YANLIŞ” Özellikle küpe takılan küçükbaş hayvanların sahada sorun yaşadığını anlatan keçi yetiştiricisi Ahmet Bülent Üçok, “Küpeler hayvanları kayıt altına almak için kullanılan araçlardan bir tanesi. Hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvanlarda küpe uygulaması yapılıyor. Kulak küpesi takılarak kayıt altında oluyor, hayvan varlığımızın takibi ve hastalıkların önlenmesi açısından bu gerekli bir uygulama. Ancak kullanılan yöntem olan kulak küpeleri küçükbaş hayvanlarda ve özellikle keçilerde sahada çeşitli problemlere neden oluyor. Örneğin bu hayvanlar çalılara, tel örgülere takılıyorlar ve hayvanın kulağını yırtarak düşüyorlar. Dolayısıyla bu durumdan hem hayvanlar hem de küpesi düştüğü için kayıt altına alma uygulaması aksıyor. Buna biz daha önce çeşitli yollarla itiraz ettik maalesef bir sonuç alamadık. Türkiye genelinde yetiştiricilerin bu konuda birçok şikayetleri var. Tarım ve Orman Bakanlığı adına sahada görev yapan veteriner hekim, tekniker ve teknisyen arkadaşların da bu konuda çok yoğun şikayetleri olmasına rağmen maalesef bakanlık bu konuda düzenleme adımı atmadı. Daha sonra ben bir dava açtım” şeklinde konuştu. KENDİ HAYVANLARINA KÜPE TAKTIRMADI, BİN 200 LİRA İDARİ PARA CEZASI UYGULANDI Kendi yetiştirdiği keçilerine küpe taktırmayı reddettiği gerekçesiyle zabıt tutularak idari para cezasına tabii tutulduğunu aktaran Üçok, “Bu itirazlarımızdan bir sonuç alamadığımızı görünce ben bakanlığa bir yazı yazarak bundan sonra hayvanlarımı mevcut küpeletmeyeceğimi bildiren bir yazı yazdım ve bana farklı alternatifler sunmalarını istedim. Bakanlıktan gelen arkadaşlar hayvanlarımı küpeletmediğimi görünce zabıt tuttu ve idari para cezasına çarptırıldım. Para cezasını ödedikten sonra yerel bir mahkemede dava açarak cezanın iptal edilmesini istedim. Aynı zamanda da Danıştay'a bir dava açarak mevcut uygulamanın iptalini talep eden bir dava açtım. Bu yaklaşık 5 yıl önce açılmış bir davaydı. Hayvanlara vermiş olduğu zarar ve amaçtan sapmış olduğunu belirten gerekçelerimizi sunduk. Alternatif olarak neler kullanılabileceğini anlattık. Sahadan gelen şikayetleri de ilettik. Bakanlık savunmasında bunun Avrupa Birliği'nde uygulanan bir yöntem olduğunu ve Türkiye'de de bu şekilde uygulanacağını dile getirdi” dedi. UYGULAMA AVRUPA, YETİŞTİRİCİLİK TÜRK STANDARDI Türkiye'deki yetiştiriciliğe Avrupa standardının uygun olmadığını söyleyen Üçok, “Bakanlık şunu hesaplamıyor, Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan hayvanlıkla, Türkiye'de yapılan hayvancılık farklı. Bizde ‘ekstansif' dediğimiz doğada meralık alanlarda otlatma yapılırken Avrupa'da daha çok ‘entansif' denilen kapalı ahır besi şeklinde tarım uygulanıyor. Kapalı ahırda bakılan hayvanlar Türkiye'deki hayvanlara göre daha az yaralanıyor, dolayısıyla sorun da daha düşük oluyor. Bu çok ciddi bir sorun. Biz bunu öngördük ve bakanlıktan bu konu için önlem almasını ve değişikliğe gitmesini istedik. Fakat bakanlık maalesef bunu yapmadı. ‘Bu küpe zorlandığında kopar' şeklinde iddiaları var. Türk Standartları Enstitüsü'nde yapılan test sonucunu da dosyaya eklediler. Fakat çok ilginçtir ki testte bile bu konu hakkında yapılmış bir deney yoktu. Buna rağmen Danıştay 10. dairesi maalesef aleyhimize bir karar çıkarttı ve davayı reddetti. Bu durumda tabi ki temyize gidiyoruz, sonuç almaya çalışacağız. Maksadımız hayvanların çektikleri acıyı ve sağlıklarının bozulmasının önüne geçilmesi ve kayıtlarının düzgün şekilde yapılmasını sağlanması. Plastik küpeler yapıları gereği tek kullanımlık aparatlar. Dolayısıyla yetiştirici bunu söküp takamaz. Kayıt altına alma amacına hizmet etmiyor” ifadelerini kullandı. KÜPE TAKILMASI UYGUN OLMAYAN HAYVANLARA BİLEZİK UYGULAMASI Türkiye'de uygulanan yönetmelikte küpe takılması elverişli olmayan hayvanlara bilezik takıldığını belirten Üçok, tüm hayvanların bu şekilde kayıt altına alınabileceğini belirterek, “Mevzuatta kulak yapısı plastik küpe uygulamasına uygun olmayan hayvanlarda, plastik bilezik takılır diye bir şey var. Ama ben bunu hiç görmedim. ‘La mancha' ırkı olan keçilerin kulak yapısı çok küçüktür, fakat Türkiye'de bu hayvanlar yok. Belki kulağı kesik veya yaralı hayvanlar için böyle bir uygulama yapılıyor olabilir ama ben sahada şimdiye kadar hiç görmedim. Daha sağlıklı yöntemler var, yine kulağa daha küçük küpe uygulanabilir. Elektronik çipler uygulanabilir. Bunların maliyeti nasıl olsa üreticiden karşılanıyor. Bakanlık bu alternatifleri sunmuyor” dedi. DANIŞTAY REDDETTİ, TEMYİZE GİDİLECEK Danıştay 10. dairesi tarafından reddedilen davada temyize gitmek için hazırlandıklarına dikkat çeken Avukat Erol Çiçek, “Bülent Üçok, kulak küpelerini kullanmayacağını söylemiş ve taktırmamış. Hayvanların acı çekmesine sebep olan kulak küpelerini çalılara, dallara takılmasını sebep olarak göstermiş. Bunun üzerine kendisine idari para cezası uygulanmış. Bunun mahkemesi hala devam ediyor. Bunun üzerine 2019 yılında Danıştay'a dava açıldı. Aradan geçen 5 yılın ardından dava sonuçlandı ve Danıştay davayı reddetti. Hayvanlar kulak küpelerinden ciddi şekilde yaralanıyor ve bunu sadece biz söylemiyoruz birçok üretici ve basına yansıyan demeçlerde de bunu görüyoruz. Biz bunu Danıştay'a anlatamadık sanırım. Bizce yönetmelikte uygulanan kulak küpesi uygulamaları bu yaralanmaların asıl sebebi. Şu anda Danıştay 10. dairesi tarafından reddedildi. Fakat biz bu davanın temyizini hazırladık. Reddedilme sebebi olarak yapılan uygulamanın Avrupa Birliği mevzuatına uygun olduğu söylendi. Danıştay'ın burada gözden kaçırdığı çok büyük bir husus var, Avrupa ülkelerinde keçi yetiştiriciliği açık alanlarda yapılmıyor. Bizde de tam aksi açık alanlarda yapılıyor. Oradaki kulak küpesi şekli buraya uymayabilir. Bakanlığını bunu düzeltmesi lazım. Bakanlığın bu kulak küpesi şekli konusunda neden bu kadar ısrar ettiğini bizde anlamış değiliz” şeklinde konuştu.

Danıştay saldırısı ne zaman gerçekleşti? Alparslan Arslan öldü mü? Haber

Danıştay saldırısı ne zaman gerçekleşti? Alparslan Arslan öldü mü?

Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in hayatını kaybettiği, aralarında Daire Başkanı Mustafa Birden'in de bulunduğu dört üyenin yaralandığı 17 Mayıs 2006'daki saldırının üzerinden 18 yıl geçti. Danıştay'daki kanlı saldırıya giden süreç, Danıştay 2. Dairesinin 8 Şubat 2006'da verdiği "başörtüsü" kararıyla başladı. Daire, okula geliş gidişlerinde başörtüsü takan öğretmen Aytaç Kılınç'ın, anaokuluna müdür olmasını sakıncalı buldu. Kamuoyunda büyük tepkilere neden olan karar sonrası 17 Mayıs 2006'da, avukat kimliği olduğu için üzeri aranmadan Danıştay'ın Necatibey Caddesi'ndeki eski binasına gelen Alparslan Arslan, kararı veren Danıştay 2. Dairesinin heyet odasındaki üyelere silahlı saldırıda bulundu. Saldırıda, Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybederken, 2. Daire Başkanı Mustafa Birden, 2. Daire üyeleri Ayfer Özdemir ve Ayla Gönenç ile 2. Daire Tetkik Hakimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Saldırıdan sonra kaçmaya çalışan Arslan, Danıştay binası içinde yakalandı. YARGILAMA SÜRECİ 14 YIL SÜRDÜ Danıştay 2. Dairesi üyelerine yönelik silahlı saldırıyla ilgili davanın görülmesine, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 11 Ağustos 2006'da başlandı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Alparslan Arslan hakkında, "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya, yerine yeni bir düzen getirmeye, fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek" suçundan ve "Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin'i, tasarlayarak ve yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmek" suçundan ayrı ayrı 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Mahkeme, diğer sanıklar Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır'ı ise "cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya, yerine yeni bir düzen getirmeye, fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek" suçundan müebbet hapisle cezalandırdı. Süleyman Esen, "silahlı suç örgütünün üyesi olmak" suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası alırken, sanıklar hakkında "patlayıcı madde bulundurmak ve taşımak", "kişiler arasında korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde patlayıcı madde kullanmak", "tasarlayarak ve yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüse yardım etmek" suçlarından çeşitli hapis cezaları da verildi. Mahkeme, sanıklardan Aykut Metin Şükre, Ayhan Parlak ve Salih Kurter'in de üzerlerine atılı suçlardan ayrı ayrı beraatine hükmetti. YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ, ERGENEKON DAVASIYLA BİRLEŞTİRDİ Temyiz aşamasında Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararı, 16 Aralık 2008'de oy birliğiyle bozdu. Daire, "İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine açılan Ergenekon davası ile bu dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun iddia edilmiş olması karşısında, öncelikle davaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğu" yönünde karar verdi. Karar sonrası, Danıştay saldırısı davası, Ergenekon davasının görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Mahkeme, Ergenekon ana davasıyla birleşen dosyada kararını 5 Ağustos 2013'te açıkladı. YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ, ERGENEKON İLE BİRLEŞME KARARINI BOZDU Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bu kez "Danıştay saldırısı davası ile Ergenekon davası arasındaki hukuki ve fiili irtibatın somut delillerle gösterilememesi"ni bozma nedeni yaparak, yerel mahkeme kararını 21 Nisan 2016'da bozdu. Yargıtay'ın bozma kararına uyan İstanbul'daki mahkeme, "terör örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve nitelikli kasten öldürme" gibi suçlardan yargılanan tutuklu sanık Alparslan Arslan ile Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu, Aykut Metin Şükre, Salih Kurter, Süleyman Esen, İsmail Sağır ve Tekin İrşi, silah temin ettikleri öne sürülen sanıklar Kenan Özay, Selçuk Özkan, Erkan Akyıldız ve Mahmut Güzel hakkındaki dosyayla ilgili görevsizlik kararı vererek, dosyayı Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. ALPARSLAN ARSLAN'A AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesi, 31 Ağustos 2018'de kararını açıkladı. Mahkeme, sanık Alparslan Arslan'ı, Mustafa Yücel Özbilgin'e yönelik eylemine ilişkin "kamu görevlisini yerine getirdiği görev nedeniyle tasarlayarak öldürmek" suçundan "ağırlaştırılmış müebbet" hapis cezasına çarptırdı. Arslan'a ayrıca silahla yaraladığı Daire Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayla Gönenç ve Ayfer Özdemir ile tetkik hakimi Ahmet Çobanoğlu'na yönelik eylemlerine ilişkin "kamu görevlisini tasarlayarak öldürmeye teşebbüs" suçundan 72 yıl hapis cezası verildi. Hakkında her 2 suçtan takdir indirimi yapılmayan Arslan'ın, hükümle birlikte tutukluluk halinin devamı kararlaştırıldı. Sanıklar Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır hakkında "kasten adam öldürmeye yardım" suçundan 14 yıl 2'şer ay, 4 kişinin "öldürülmesine teşebbüse yardım" suçundan da 25'şer yıl olmak üzere toplam 39 yıl 2'şer ay hapis cezasına hükmedildi. Sanıklardan Mahmut Güzel'e "silah ticareti yapmak" suçundan 5 yıl hapis cezası ile 375 lira adli para cezası verildi. Aynı suçtan yargılanan sanık Erkan Ayyıldız ise 4 yıl 7 ay hapis ile 375 lira adli para cezasına çarptırıldı. "Kasten adam öldürmeye yardım" ve "kasten adam öldürmeye teşebbüse yardım" ile suçlanan Süleyman Esen, delil yetersizliğinden beraat etti. Sanıklar Aykut Metin Şükre, Kenan Özay ve Selçuk Özkan hakkındaki "ruhsatsız silah bulundurma" davası zaman aşımından düştü. DOSYA ÜÇÜNCÜ KEZ YARGITAY'A GELDİ Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararın da temyiz edilmesi üzerine dosya üçüncü kez Yargıtay'a geldi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 25 Kasım 2020'de davaya ilişkin temyiz incelemesini tamamlayarak, Alparslan Arslan'a verilen "ağırlaştırılmış müebbet" ve 72 yıl hapis cezası ile diğer sanıklarla ilgili hükümleri onadı. ALPARSLAN ARSLAN ÖLDÜ MÜ?  Danıştay saldırısı davasından hükümlü olan Arslan, 16 Şubat'ta 2023'te Maltepe Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndaki koğuşunda asılı olarak hareketsiz halde bulundu. Sağlık ekiplerince yapılan incelemede hayatını kaybettiği belirlenen Arslan'ın cenazesi, otopsi için Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. Arslan'ın cenazesi ertesi gün Ümraniye Ihlamurkuyu Merkez Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Çekmeköy Yukarı Baklacı Mezarlığı'na defnedildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesi hatalıdır Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesi hatalıdır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay Konferans Salonu'nda düzenlenen İdari Yargı Günü ve Danıştay'ın 156. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni'nde konuştu. Danıştay'ın 156'ncı kuruluş yıl dönümü ile " Danıştay ve İdari Yargı Günü"nü kutlayarak sözlerine başlayan Erdoğan, Danıştay mensuplarıyla en son 3 Ekim 2023'te eğitim tesisinin açılışı ile Uluslararası Yüksek İdari Yargı Mercileri Birliği Yönetim Kurulu toplantısının kapanışında bir araya geldiklerini hatırlattı. Danıştay Başkanlığına tekrar seçilen Zeki Yiğit'i kutlayarak, kendisine üstün muvaffakiyetler niyaz eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şura-yı Devlet'ten bu yana, 156 yıldır Danıştay çatısı altında görev yapan tüm hakimlerimizi ve personelimizi şükranla yad ediyorum. Görev sürelerini başarıyla tamamlayan Danıştay mensuplarına kıymetli hizmetlerinden dolayı ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum." dedi. Danıştay'ın, devlet geleneğindeki devamlılığın simgelerinden olduğunu söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti: "Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti'nin kökü mazide olan atide bir devlet olduğunu gösteriyor. 1,5 asrı aşan tarihiyle Danıştay, hem ecdattan bize kalan bir miras hem de güçlendirerek gelecek nesillere bırakmamız gereken bir emanettir. İnşallah bu emanete hakkıyla sahip çıkmaya devam edeceğiz. Hukuk devletinin en temel ilkelerinden biri olan idarenin yargısal denetimidir. Bu ilkenin hayata geçmesi ancak idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasına bağlıdır. Bu misyonun ülkemizdeki temsilcisi de Danıştay'dır. Danıştay'ımız idarenin yargı yoluyla denetlenmesinin yanı sıra kamu ile vatandaş arasındaki ihtilafların çözümünde de nihai karar vericidir. Kararlarıyla alt derece mahkemelerine rehberlik eden Danıştay, Anayasa ve yasalarında uygulanmasını da garanti ediyor. Yüksek mahkemelerimizin her biri, kendi görev alanları içerisinde adaletin en iyi, hızlı ve etkin şekilde tecellisi için çalışıyor. Türk milleti adına karar verme onurunu ve mesuliyetini taşıyan yargı organlarımızın her biri ülkemizde huzurun, güvenliğin, kalkınmanın, demokrasinin ve sosyal barışı muhafazasının teminatıdır. Bu konuda en küçük bir şüphe, en küçük bir tartışma yoktur." "TOPLUMA GÜVEN VEREN VE ERİŞİLEBİLİR ADALET SİSTEMİ DE BEKAMIZIN GÜVENCESİDİR" Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Makamlarımızdan ve unvanlarımızdan öte 85 milyonun bir ferdi olarak hepimiz şu gerçeğe yürekten inanıyoruz, nasıl geç gelen adalet, adalet değilse topluma güven veren ve erişilebilir adalet sistemi de bekamızın güvencesidir. Tüm mahkeme salonlarımızda bulunan 'Adalet mülkün temelidir' yazısı, hem bu hakikati bize hatırlatır hem de medeniyetimizin, adaletin tesisine verdiği ehemmiyeti ortaya koyar." dedi. Devletin adaletle hükmettiği, adalet dağıttığı ve adaletin tecellisini sağladığı müddetçe güçlü ve dimdik ayakta olduğunu vurgulayan Erdoğan, adaletin olmadığı yerde huzur ve refahın olmayacağını, milleti bir arada tutan bağın zayıflamaya başlayacağını söyledi. Bunun için adli ve idari yargı fark etmeksizin, adliyenin kapısını adaletin kapısı haline getirdikleri ölçüde, geleceğe güvenle bakılabileceğine inandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Tabii burada şu hususu ifade etmek durumundayım. Biz adalete büyük önem veren ama aynı zamanda yakın tarihinde pek çok adaletsizliğe şahitlik etmek zorunda kalan bir milletiz. Adaletsizlik duygusunun, insanımızın gönül dünyasını nasıl kırılmaya yol açabileceğini, demokrasi mücadelemiz boyunca bizzat yaşadık, gördük. 27 Mayıs darbecilerinin, gerçek bir mahkemeden ziyade kötü bir tiyatroyu andıran Yassıada'da işledikleri hukuk katliamlarını unutmuyoruz. Rahmetli Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamı üzerinden geçen 63 yıla rağmen milletimizin kalbinde bir yara olarak halen kanıyor. 12 Eylül dikta rejiminin güya adaleti tesis maksadıyla bir sağdan bir soldan dar ağacına gönderdiği gençlerin acısı hiç dinmedi. 28 Şubat döneminde adeta koro halinde darbecilere alkış tutanların hukuk sistemimize verdikleri zararın telafisi yıllar aldı. 17-25 Aralık yargı-emniyet girişiminin faillerinin sebep oldukları sıkıntıların hala yükünü çekiyoruz. 15 Temmuz'da ödediğimiz ağır bedeller ise ortadadır. Bir gecede 253 insanımızı şehit verdiğimiz bu ihanetin merkezinde sadece eli silah tutanlar değil, üniformalı ve cübbeli örgüt militanlar da vardı. Şayet darbeci alçaklar başarılı olsalardı yeni Yassıadalar kuracaklar, kan dökecekler, yeni hukuk cinayetleri işleyeceklerdi." "HUKUKÇULARIMIZI HEDEFE KOYMA HER GEÇEN GÜN DAHA SIK KARŞILAŞTIĞIMIZ TEHDİTLERDEN BİRİ HALİNE DÖNÜŞÜYOR" Tüm bu acı örneklerin gösterdiği gerçeğin, adalet sisteminin bir dönem darbecilerin, bir dönem kendini milletten üstün gören oligarşik yapıların, bir dönem de FETÖ ihanet çetesinin sultasına ve saldırılarına maruz kalması olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: "Yargının üzerine vesayetin veya paralel odakların gölgesinin düştüğü bu arızi dönemler sona erse de toplumdaki etkileri uzun süre devam etmiştir. Son yıllarda bu mahfillere yazılı, görsel, dijital mecralarıyla medyanın ve sosyal medyanın eklendiği görülüyor. Medyanın ve sosyal medyanın millet namına denetim vazifesi üstlenmesi, demokrasimiz için şüphesiz bir kazançtır ama bu hakim cübbesi giyip, mahkeme kurup sağa sola yargı dağıtma boyutuna asla varmamalıdır. Yargıyı yönlendirme, yargı mercilerimizi baskı altına alma, istemedikleri karar çıkması halinde hukukçularımızı hedefe koyma her geçen gün daha sık karşılaştığımız tehditlerden biri haline ne yazık ki dönüşüyor. Sosyal medyadaki acımasız, linç kültürünün mağdur ettiği kesimlerin en başında maalesef yargı organlarımız ve mensuplarımız geliyor. Çok önemli, çok hassas ve mesuliyeti hakikaten ağır bir görevi icra eden yüksek yargı üyelerimiz, hakimlerimiz, savcılarımız ne yazık ki zaman zaman eleştiri sınırlarını aşan haksız ithamlara muhatap oluyor. Öncelikle şunu çok net söylemek isterim, siyaset kurumu nasıl layüsel değilse yargı da eleştirilemez değildir. Yargının kararlarını beğenmeyebilir, itiraz edebilir, hoşnutsuzluğumuzu açıkça dile getirebiliriz. Buna kimse engel olamaz, olmamalıdır. Terörü övmediği, şiddeti teşvik etmediği ve hakarete varmadığı sürece insanlar fikirlerini, farklı mecralarda özgürce yazabilir, paylaşabilir. Millet adına kamu gücünü kullananların belli sınırlar içinde bu sert tepkilere tahammül etmesi mazur ve meşru görmesi beklenir. Fakat yargının toptancı bir anlayışla, kurumsal olarak yıpratılmasını, yargı organlarımıza ve mensuplarımıza çamur atılmasını asla kabul edemeyiz. Hukukun kendi mecrasında ilerlemesi, adaletin tecellisine giden en hayırlı, en kestirme yoldur." "YARGININ SİYASİ TARTIŞMALARIN İÇİNE ÇEKİLMESİ HATALIDIR" "Adli ve idari davaları hukukun meselesi olmaktan çıkartıp siyasallaştırmak sonuç ne olursa olsun toplumdaki adalet duygusuna gölge düşürecektir." diyen Erdoğan, bunu doğru bulmadıklarını söyledi. Erdoğan, herkesin yargıya yardımcı olması ve katkı sağlaması gerektiğini belirterek, "Buradan tüm milletime şu samimi çağrıyı yapmak istiyorum, güçlü, tarafsız, bağımsız, iyi ve seri işleyen bir adalet sistemi evlatlarımıza bırakabileceğimiz en kıymetli mirastır. Şayet bu konuda eksik varsa tamamlamak, sorun varsa çözmek, tıkanıklık varsa gidermek 85 milyon olarak hepimizin müşterek görevidir. Yargının yasama ve yürütmeye müdahalesi nasıl yanlışsa yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesi de o denli hatalıdır." diye konuştu. "HERKES SORUMLULUK BİLİNCİYLE HAREKET ETMELİ" İktidar, muhalefet, basın ve sivil toplum olarak hep birlikte yargının her türlü taassuptan, menfaat eksenli gruplaşmadan ve ideolojik kamplaşmadan uzak durmasını temin etmek gerektiğini kaydeden Erdoğan, "Milletin maslahatı ve ülkenin selameti yerine belli bir zümrenin menfaatini gözeten dar kadrocu anlayışların, adalet teşkilatımız dahil devletimizin kurumları içinde tekrar yuvalanmasına izin veremeyiz, vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı. Erdoğan, bu konuda herkesin sorumluluk bilinciyle hareket etmesinin şart olduğunu dile getirerek, hukukçuların medya, sosyal medya, günlük hayattaki duruşlarıyla bu sürece olumlu katkı sunmasının önemli olduğunu ve bunu başardıklarında çok daha iyi bir konumda olacaklarına inandığını bildirdi. Son 21 yılda idari yargı ve Danıştay'ın güçlendirilmesi yönünde pek çok adım attıklarını anımsatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Danıştay'ın üye sayıları arttırıldı, hakim ihtiyacı giderildi. Yüksek Mahkememizin yardımcı personel sorunu çözüldü. 2002 yılında 146 olan mahkeme sayısını 221'e yükselttik. Geçtiğimiz günlerde 44 ilave idare ve vergi mahkemesi daha ihdas ettik. Ayrıca idari yargı istinaf mahkemelerine 10 ilave idari dava dairesi kurduk. Hakim ve mahkeme sayısını artırarak bu çalışmaları devam ettireceğiz. İdari yargıda istinaf kanun yolunu 2016 yılında 7 bölgede faaliyete geçirdik. Bu sayıyı 2020 yılında 8'e, 2021 yılında 9'a çıkardık. Bölge idare mahkemelerinin kuruluş aşamasında 42 idari dava dairesi ve 20 vergi dava dairesi olmak üzere toplam 62 daire varken bugün bu sayı 64'ü idari, 26'sı vergi olmak üzere 90'a ulaştı. Böylece Danıştay'ın iş yükü azaldı, vatandaşların hukuki güvencesi arttı, uyuşmazlıkların daha etkin yargılamayla daha hızlı çözülmesi sağlandı. İdari yargıda görev yapan hakim sayısını süreç içerisinde ihtiyaca cevap verecek şekilde 2 bin 266'ya yükselttik." Erdoğan, idari yargı mahkemeleri ve Danıştay'ın, yoğun iş yüküne rağmen kendi görev alanında adalet hizmetlerini başarıyla yürüttüğüne işaret ederek, "İlk derece ve istinaf mahkemelerinde 338 bin 611, Danıştay'ımızda ise 114 bin 224 derdest dosya bulunuyor. 2023 yılında toplam 860 bin 494 dosya karara bağlanmıştır." bilgisini paylaştı. "ÖNEMLİ MEVZUAT DEĞİŞİKLİKLERİ YAPTIK" Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2009 yılından başlayarak yüksek mahkemelerin tamamının modern hizmet binası ihtiyacını karşıladıklarını hatırlatarak, 36 yıl boyunca Sıhhiye'de hizmet veren Danıştay'ın 2012'de şimdiki binasına kavuştuğunu belirtti. Erdoğan, geçen yıl Danıştay'a yeni bir sosyal tesis kazandırdıklarını anlatarak, şöyle devam etti: "İdari yargılamaların daha hızlı sonuçlandırılması ve vatandaşlarımızın hukukunun daha iyi korunması için önemli mevzuat değişiklikleri yaptık. İhtiyaçlar çerçevesinde İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda 20'den fazla, Danıştay Kanunu'nda da 16 defa değişiklik oldu. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun çıkarılması, vatandaşı idare karşısında güçlendiren reformlardan biri olmuştur. Bilgi edinme hakkı, 2010 yılında anayasal güvenceye alınmıştır. Ayrıca 2010 yılında Anayasa'daki hak aramayı engelleyen bütün hükümleri kaldırdık. 2016 senesinde Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu kurduk. 2021 yılında 4. Yargı Paketi ile idari makamlara yapılan başvurulara idare tarafından verilecek cevap süresini, 60 günden 30 güne indirdik. Ayrıca idari yargı mercileri tarafından verilen nihai kararların gerekçesiyle birlikte en geç 30 gün içinde yazılması yönünde düzenlemeye gittik." Erdoğan, 6 Şubat asrın felaketi sonrasında deprem bölgesindeki idari yargı faaliyetlerinin aksamaması için gerekli tüm tedbirlerin alındığını dile getirerek, vatandaşı idare karşısında koruyan, idari yargının işleyişini hızlandıran, yargı mensuplarının hak ve imkanlarını artıran daha pek çok düzenlemeyi son 21 yılda hayata geçirdiklerini söyledi. "GÜVENLİK GÜÇLÜ BİR DEMOKRASİNİN TEMİNATIYKEN DEMOKRASİ DE GÜVENLİĞİN DAYANAĞIDIR" Erdoğan, her biri sessiz devrim niteliğindeki tüm reform hamlelerinde gayelerinin, demokratik hukuk devleti ilkesinin tüm unsurlarıyla Türkiye'de hakim kılınması olduğunu belirterek, "Bu hedefe tam olarak ulaştığımızı henüz söyleyemiyoruz ama hedefimize çok yaklaştığımızı da kimse inkar edemez. Önümüzde kalan yolu inşallah yılmadan, yorulmadan, kararlılıkla yürüyeceğiz. Tüm engelleri aşarak katettiğimiz mesafenin bize cesaret aşıladığını özellikle vurgulamak istiyorum." diye konuştu. Yaptıkları ve yapamadıklarının ışığında reform iradelerini halen diri tuttuklarına işaret eden Erdoğan, "Bir gerçeğin gayet iyi farkındayız. Türkiye, istikbalini ancak daha fazla demokrasi, daha fazla ekonomik refah ve bunlara paralel olarak daha fazla güvenlik üzerine inşa edebilir. Güvenlik güçlü bir demokrasinin teminatıyken demokrasi de güvenliğin dayanağıdır." ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 21 yılda millete hizmet yolunda bedel ödemiş, nice badireler atlatmış bir iktidar olduklarını vurgulayarak, Türkiye'yi tarihinin en büyük demokrasi, kalkınma ve hukuk atılımlarıyla yine kendilerinin buluşturduklarını söyledi. Buna rağmen Türkiye'ye siviller tarafından hazırlanmış yeni bir anayasa kazandıramadıklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yeni ve sivil anayasa teklifimizin içerisinde işte bu anlayış vardır. Cumhuriyet'imizin 100'üncü yılının darbe ürünü bir Anayasa'yla karşılanmış ve geçirilmiş olmasını Türkiye demokrasisine yakıştıramıyoruz. Bu eksikliğin yine milli irade eliyle giderilmesi, demokrasimizin gücüne güç katacak Türk siyasetinde yeni bir kilometre taşı olacaktır. Siyaset kurumunun ekonomik ve sosyal sorunları öne sürerek sivil anayasa ihtiyacını gündemden düşürmek istemesini doğru bulmuyoruz." "ÜZERİMİZE DÜŞEN YAPICI ROLÜ OYNAMAYA DEVAM EDECEĞİZ" Erdoğan, yeni anayasanın sihirli değnek gibi dokununca sorunları bir anda ortadan kaldırmayacağını bildiklerini dile getirerek, şunları kaydetti: "Yeni anayasa, sivil siyasetin alanını genişleterek ekonomiden sosyal hayata ülkemizin meselelerinin çözümünü daha da hızlandıracaktır. Siyasetteki yumuşamayla birlikte farklı siyasi partiler arasındaki istişari görüşmelerin yoğunlaşması bu bakımdan önemli bir fırsat teşkil ediyor. Türk siyasetinin bu fırsatı ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz adına kalıcı bir kazanca dönüştürmesini ümit ediyoruz. Biz milletimizin beklentileri çerçevesinde üzerimize düşen yapıcı rolü oynamaya devam edeceğiz." Erdoğan, Danıştay'ın 156'ncı kuruluş yıl dönümünü ve İdari Yargı Günü'nü tebrik etti. Törene, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Ahmet Yener ve Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç da katıldı.

Yüksek Mahkemelerde seçim vakti Haber

Yüksek Mahkemelerde seçim vakti

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın 20 Nisan'da, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 24 Mart'ta, Danıştay Başkanı Zeki Yiğit'in ise 7 Mayıs'ta görev süreleri doluyor. Bu kapsamda, 3 yüksek mahkemede de başkanlık seçimleri için süreç işleyecek. Yüksek mahkemelerde yapılacak seçimin ilki, yarın Anayasa Mahkemesi'nde olacak. Anayasa Mahkemesi'nde, Arslan'ın görev süresinin dolacağı 20 Nisan'dan 2 ay öncesi olan 20 Şubat'ta başkanlık seçimi süreci başlamış, seçimin tarihi ise 21 Mart olarak belirlemişti. Görev süresinin dolması nedeniyle Arslan seçimde aday olamayacak ancak oy kullanabilecek. Yüksek Mahkemenin diğer üyeleri ise başkan adayı olabilecek. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nda yapılacak seçimde 15 üyeden en az 8'inin oyunu alarak salt çoğunluğu sağlayan aday, 4 yıllığına Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevini üstlenecek. Hiçbir üyenin yeterli çoğunluğu sağlayamaması halinde ise seçimlere devam edilecek. YARGITAYDAKİ SEÇİM 25 MART'TA Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilen Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresi doluyor. Bu kapsamda, Yüksek Mahkemenin 348 üyesi, 25 Mart'ta 4 yıllığına görev yapacak başkanı belirlemek için sandığa gidecek. Yargıtay üyelerinin her biri başkan adayı olabilecek, seçilmek için adayların, 348 üyenin salt çoğunluğunun oyunu alması gerekecek. Öte yandan, Yargıtay Başkanı Akarca ile terör davalarının temyiz incelemesini yapmakla görevli Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Başkanı Muhsin Şentürk'ün adaylar arasında olduğu belirtiliyor. DANIŞTAYDA SEÇİM SÜRECİ NİSAN'DA BAŞLIYOR Danıştay Başkanı Zeki Yiğit ise 7 Mayıs 2020'de 4 yıllığına mevcut görevine seçilmişti. Yiğit'in görev süresinin dolacak olması nedeniyle Danıştay'daki mevzuat gereği, 7 Mayıs 2024'ten 15 gün öncesi olan 23 Nisan'da başkanlık seçimi süreci başlıyor. Seçim süreci içinde Danıştayın 113 üyesi de başkan adayı olabiliyor. Danıştay Başkanı seçilebilmek için üyelerin salt çoğunluğunun oyunun alınması gerekiyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.