Arnavutluk’ta Bektaşi Devleti Projesi Bursa’da konuşuldu
Bursa Teknik Üniversitesi Mimar Sinan Yerleşkesi'ndeki Turkuaz Salon'da düzenlenen panele, AK Parti Bursa Milletvekili Osman Mesten, BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar, Yıldırım Kaymakamı Metin Esen, Rektör yardımcıları ve çok sayıda akademisyen ile öğrenci katıldı.
Panelin oturum başkanlığını yürüten Sağlık Bilimleri Üniversitesinden Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer, Arnavutluk'un Başkanı Edi Rama'nın konuyu gündeme getirmesinin ardından Türkiye, Balkanlar ve Rumeli’deki Bektaşilerden büyük tepkiler yükseldiğini belirtti.
TARİHSEL BAĞLAMDA İNCELENMESİ GEREKİR
Yücer, 1826'daki Vaka-i Hayriye ile Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve Bektaşi tekkelerinin yasaklanmasının, Balkanlardaki Bektaşiliği nasıl etkilediğini anlattı. Bu yasakların, Bektaşilerin toplumsal ve dini yapılarını derinden etkileyerek farklı bir arayışa yönelmelerine sebep olduğunu ifade etti. "Bir olaya genel olarak siyasi ve askeri alanlardan bakılır, ancak en temel mesele sosyal ve kültürel derinliktir" diyen Yücer, Bektaşiliğin tarihsel bağlamda incelenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Araştırmacı-yazar Mikail Türker Bal, konuşmasında Arnavutluk’un sosyal yapısını, Bektaşilik ve diğer tarikatların varlığını aktardı. Bektaşiliğin, Balkanlar’daki birçok tarikat arasında yalnızca bir tanesi olduğunu belirten Bal, son 25 yılda Türkiye'nin Balkanlarda izlediği politikanın, sınırların kalkmasıyla turizm faaliyetlerini artırdığını ve insanların bu coğrafyadaki tarikatları daha yakından tanıdığını ifade etti.
KOMÜNİST DEVLET BEKTAŞİLERE DESTEK VERDİ
Osmanlı döneminde, Balkanlarda yaşayan insanların milli karakterlerine göre tarikat seçtiklerini vurgulayan Bal, bölgedeki tarikatlar açısından karmaşık bir durumun söz konusu olduğunu belirtti. 1820'li yıllarda Bektaşi liderlerinin Arnavutluk'a gitmesiyle tarikatın yoğunlaştığını ve II. Dünya Savaşı'nın ardından Arnavutluk’un komünist bir devlet kurarak Bektaşilere destek verdiğini anlattı.
TARİKATLARIN MERKEZİ BAŞKA BÖLGELERE KAYDI
Paneldeki bir diğer konuşmacı olan Gazeteci-yazar Mehmet Hakan Kekeç, Osmanlı döneminde Bektaşilik ve Mevleviliğin iki büyük tarikat olarak önem taşıdığını dile getirerek, 1925’te Bektaşi Tarikatının başındaki Dedebaba ile Mevlevi Tarikatının başındaki Çepni'nin öldürülmesinin, bu tarikatların merkezinin Türkiye'den başka bölgelere kaymasına yol açtığını açıkladı. Kekeç, Türkiye’nin iki tarikatın merkezi olma konumunu kaybetmesinin önemli sonuçlar doğurduğunu belirtti.
“193 ÜLKENİN KARARINA İHTİYAÇ VAR”
BTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Akdoğan, Arnavutluk'ta kurulması planlanan Bektaşi devletinin uluslararası hukuk ve siyaset açısından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Akdoğan, devletin varlığının dört temel unsura bağlı olduğunu; kara parçası, bu kara parçasında yaşayan insanlar, bir otoritenin varlığı ve uluslararası tanınırlık gerektiğini vurguladı. "Eğer Tiran yönetimi, Bektaşi devletinin uluslararası tanınırlığını sağlamak isterse, 193 ülkenin kararına ihtiyaç olacaktır" diyen Akdoğan, bu ülkelerin çıkarlarına bağlı olarak tanıma durumunun değişebileceğini açıkladı.
“TÜM DÜNYAYI TEMSİL EDECEKSE RİSK TAŞIR”
Ayrıca, kurulacak Bektaşi devletinin Vatikan benzeri olabileceği yönündeki tartışmalara da değinen Akdoğan, böyle bir devletin Tiran yönetimi ile bir anlaşma imzalaması gerektiğini ifade etti. Bu bağlamda, dini ve siyasi otoritenin aynı anda bulunmasının, diğer ülkelerin iç işlerine müdahaleyi doğurabileceğini vurguladı. "Eğer Bektaşi devleti, sadece Arnavutluk'taki Bektaşiliği temsil edecekse sorun yok; ancak eğer 'tüm dünyadaki Bektaşileri temsil edeceğim' derse, bu durum pek çok ülkenin iç işlerine karışma riski taşır" dedi.
Panel, Bektaşiliğin tarihi ve uluslararası boyutları üzerine derinlemesine bir tartışmayla sona erdi. Bu etkinlik, Bektaşiliğin günümüzdeki durumu ve geleceği hakkında önemli bilgiler sundu ve katılımcılar arasında verimli bir diyalog ortamı oluşturdu.