Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bireylerin gün geçtikçe daha fazla rahatına düşkün hale geldiğini ve bu durumun hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ciddi sonuçlar doğurduğunu söylüyor. Ona göre, insanları kötülüğe karşı duyarsızlaştıran etkenlerden biri de bu konformist eğilimler.
RAHATLIK BİR HASTALIK MI?
Tarhan, “rahatlık hastalıkları” adı altında beş temel sorun tanımlandığını belirtiyor. Bunların ikisi fiziksel (obezite ve hareketsizlikten kaynaklanan hastalıklar), üçü ise psikolojik ya da psikiyatrik kökenli. Bağımlılıklar, yalnızlık ve duyarsızlaşma bu psikolojik rahatlık hastalıklarının başında geliyor. Tarhan’a göre bireyler, zorluklarla yüzleşmek yerine kısa yoldan haz arayışına giriyor ve bu da bağımlılıkları tetikliyor. Benzer şekilde, çaba gerektiren ilişkilerden uzaklaşma eğilimi, yalnızlık duygusunu pekiştiriyor.
KÖTÜLÜĞE SESSİZ KALMANIN NEDENİ: KONFOR KAYGISI
“İnsanlar çoğu zaman kötü bir durumu değiştirmek yerine ona uyum sağlamayı tercih ediyor” diyen Tarhan, bunun temelinde sahip olduklarını kaybetme korkusunun yattığını ifade ediyor. Sisteme ses çıkarmamak, adaletsizlik karşısında susmak; hepsi konfor alanını koruma çabasından kaynaklanıyor.
KONFOR, BİREYİ DEĞİL TOPLUMU DA ETKİLİYOR
Tarhan, konforun sadece bireysel bir mesele olmadığını, toplumsal yapıyı da şekillendirdiğini belirtiyor. Birey odaklı yaşam tarzı; aile bağlarını, empatiyi ve ortak yaşam kültürünü zayıflatıyor. Günümüzde bazı popüler psikolojik yaklaşımlar bile, bireyin çıkarını her şeyin önüne koyarak bu kopuşu hızlandırıyor.
YALNIZLIK YAYILIYOR, ÇÜNKÜ EMPATİ ZAYIFLIYOR
Tarhan’a göre, “Sen önemlisin” anlayışı sınırları aşınca, empati ortadan kalkıyor. Oysa sağlıklı ilişkiler “Nasıl anlaşabiliriz?” sorusuyla başlar. Boşanma, bir alternatif değil; son çare olmalıdır. Aynı durum iş hayatı için de geçerli. Farklılıklara saygı duymak ve ortak amaçlar etrafında birleşmek, hem bireysel huzurun hem toplumsal barışın temelidir.
GERÇEK KONFOR, ANLAMLI YAŞAMDAN GEÇİYOR
Sonuç olarak Tarhan, kısa vadeli hazlar yerine uzun vadeli tatminin peşinden gitmeyi öneriyor. Kişi, yalnız olmadığını ve bir bütünün parçası olduğunu fark ettiğinde, gerçek güvenlik ve konforu hissedebilir. Asıl huzur; anlam, aidiyet ve toplumsal katkı yoluyla sağlanır.