Farklılıklar, insanlık tarihinde her zaman var olan ve çeşitliliği zenginleştiren önemli unsurlardır. Otizm, disleksi gibi durumlar da bu farklılıklardan birkaç örnektir. Bu durumlar, bireylerin bilişsel, duygusal veya davranışsal alanlarda tipik gelişimden farklı özellikler göstermesine neden olabilir.
Bursa’nın Nilüfer ilçesinde hizmet veren Mentor Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi, otizm ve disleksiye farkındalık oluşturmak ve bireylere konulan tanıları ortadan kaldırmak için özenle çalışıyor. 2021 yılında tek öğrenci ile başlayan eğitim merkezi, zamanla daha fazla çocuğa ulaştı.Felsefe, özel birey psikolojisi, psikoterapi ve dil konuşma terapisi konusunda uzmanlığı bulunan Mentor Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinin kurucusu ve eğitmeni Hatime Sönmez Gözaydın, konuya ilişkin sorularımızı yanıtladı. Sönmez Gözaydın, aynı zamanda kendi öğrencilerinin yanı sıra alanında yeni mezun olmuş meslektaşlarına da MEB çatısı altında yüz yüze ve online eğitimler veriyor. Otizmin çok yaygınlaştığını, her 5 çocuktan birisinde görülme sıklığı olduğunu söyleyen Gözaydın, “Özellikle de açık otizm dediğimiz atipik otizmde, çocukların gelişiminde bazı farklılıklar var. Uyaran eksikliği de olabilir. Çocukluk çağında gelişim geriliği de olabilir bu durumun ne olduğunu tam bilemiyoruz” şeklinde konuştu.
Diyetisyenler, psikologlar ve dil terapistlerinin içerisinde olduğu bir ekiple birlikte 2017 yılında psikoformu kuran Gözaydın, “Beslenmenin psikoloji üzerine psikolojinin de beslenme üzerine etkisi ve bunların üzerinde nasıl çalışılması gerektiğine ilişkin çalışmalar yapıyoruz. Yalnızca bir alanda değil, karışık çalışmalar yapıyoruz. Yeme bozukluğu olan bireylerin yanı sıra çocuklar ve otizmli bireylerin yeme alışkanlığı ve bozukluğu üzerinde de çalışmalar yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Psikoformun ardından 2021 yılında Mentor Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezini kuran Gözaydın, Bursa’da özel eğitimin yetersiz olduğunu düşündüğü için böyle bir eğitim merkezi açtığını söyledi.
"VELİLERİMİZE, AİLE DANIŞMANLIĞI YAPIYORUZ"Rehabilitasyon merkezlerinin danışma almak için ilk uğranılan yerlerden biri olduğunu söyleyen Gözaydın, “Erken müdahale için başvuran danışanlarım vardı. Başvuran bireylerin ilk müdahalelerini yapmaya çalışıyordum. Danışan olarak velilerimize, aile danışmanlığı yapıyoruz. Ram sürecini anlatıyoruz, hastane süreçlerini anlatıyoruz. Onlara neler yapmaları gerektiğini, hangi doktora gitmeleri gerektiği konusunda yol gösteriyoruz. Bu yüzden rehabilitasyon merkezleri çok önemli. Aynı zamanda da ben Uludağ Üniversitesi'nde sağlık kurulunda staj yaptım. Orada sağlık kurulunda tanı nasıl konulur? Psikiyatrilerle beraber nasıl yol alınır? Mental retardasyon nedir? Bunlarla ilgili çalışmalar yaptık” diye konuştu.
Felsefe öğretmenliğinin yanı sıra anaokullarında öğretmenlik ve müdürlük yaptığını belirten Gözaydın, “2021 yılında burayı kurdum. İlk başta yalnızca bir öğrencimiz vardı. Benim hedefim iyi bir eğitim vermekti. O yüzden bir öğrencim ve farklı alanlarda uzmanlıklara sahip öğretmenlerimiz vardı. Konuşma terapisti, ergoterapist, özel eğitim alan öğretmenim ve hareket uzmanımdan oluşan bir uzman ekiple eğitimimize başladık. Aynı zamanda bende eğitim veriyorum. İnsanlar tek öğrenciyle bu kadar öğretmen çalıştırılır mı falan diyorlardı. Bende tabi ki,iyi bir eğitim için bir şeylerin yapılması gerekiyor dedim. Şimdi çok şükür 140 öğrencim var. İnsanlar bizi referans alarak buraya geliyor. Bu da bizi mutlu ediyor. Bu eğitim merkezinde bu şuana kadar atipik otizmi olan 22 öğrencimin erken müdahale ile raporunu kaldırdım. Yine aynı şekilde burada fizik tedaviye gelen öğrencilerimizin bir çoğunun yürümesine tanık olduk ve burada yürüme partileri falan yaptık. Yaptığımız çalışmalarla adımızda daha fazla duyulmaya başlandı” dedi.
"SEREBRAL PALSİDE İLK TEŞHİSLERDE FİZYOTERAPİ ÇOK ÇOK ÖNEMLİ"Bu mesleğin içine doğduğunu ifade eden Gözaydın, “Doğduğum andan itibaren özel bireylerin olduğu bir ailede büyüdüm. Benim babam ve kardeşim de özel birey. Aynı zamanda yeğenlerim ve kuzenlerimin arasında da özel bireyler vardı.O dönemi hatırlıyorum yeğenlerim için çok fazla yer araştırdılar. Ama yeterli eğitim alabilecekleri bir yer bulamadılar. Ufaktım ama onların yaşadıklarını hiç unutmam. Ablam gibi gördüğüm kuzenin erken müdahale ve düzgün eğitim alamadığı için şu anda başını kaldıramıyor. Sürekli bakıma ihtiyacı var. Düzgün bir eğitim alabilseydi, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir konuma gelebilirdi. Çünkü serebral palside ilk teşhislerde fizyoterapi çok çok önemli. Aynı zamanda düzgün eğitim ve doğru yönlendirme çok önemli. Maalesef ki bulunduğu yerde böyle bir imkanı yoktu. Yürüme sorunu yaşayan kuzenim ise her yere tekerlekli sandalyeyle gitmek zorundaydı, çok büyük ameliyatlar geçirdi. O ameliyatlarda yürürken şunu söylediler hep, yürüyebilirsin ama çalışman lazım. Çalışması için psikolojik desteğe ihtiyaçı vardı. Çünkü bu çok büyük bir psikolojik savaş. Küçüktüm ama hatırlıyorum, yapmayacağım, yapamıyorum, istemiyorum artık deyip çok pes etmişliğine şahit oldum. Sonrasında bir kardeşim oldu. Kardeşim doğuştan engelliydi doktor hatası yüzünden çok erken bir vakitte kaybettik” şeklinde belirtti.
Otizm ve disleksinin doğum sırasında fark edilmediği durumların olduğunu aktaran Gözaydın, “Otizm şu anda o kadar çok yaygınlaşmaya başladı ki, her beş çocuktan birisinde görülebilme sıklığı var. Özellikle de açık otizm ya da atipik otizm dediğimiz yani otizmin bazı basit özellikleri görülen bir durum, tam olarak ne olduğu bilinmiyor. Çocukta uyaran eksikliği gibi bazı farklılıkları gösteriyor. Atipik otizm de iki buçuk yaşları arasında çocuklar artık kendini belli etmeye başlıyor. Anneler zaten sezgileriyle bunu fark ediyorlar. Mesela iki yaşındaki bir çocuk ya da iki buçuk yaşındaki bir çocuk ne yapar? Anne baba demeye başlar değil mi? Ya da anne ver gibi ufak cümleler kurar. Sizin gözünüzün içine bakar, güler, oyun oynamak ister. Bunların hiçbirini yapmıyorsa burada anormal bir durum var. Çocuk sizinle ne göz temasına giriyor, ya da ona seslendiğinizde size bakmıyor. Kendi dünyasını oluşturuyor. Otizm de erken müdahaleyle çok güzel ilerlemeler kaydedilebilir. Ama maalesef bazen anne ve babalar bu durumu normalleştirip kimseden yardım almıyor.Ya da farkına varsa dahi kabullenemiyor. Herhangi bir uzmana gittiği zaman çocuğunun tanı almasından korkuyor. Bu süreçte bizde kritik dönemi kaçırmış oluyoruz. Çocuklarda üç, beş yaş çok önemli bizim için, o dönmede çocuğa müdahale ettiğimizde, çocuk hamur gibi şekilleniyor. Bu kritik dönemde eğitime başlayan çocukların, duyu bütünlemeyle, ergoterapiyle, dil konuşma terapisiyle, psikoterapilerle aynı zamanda alan öğretmenlerimizin çalışmalarıyla tanılarını ortadan kaldırabiliyoruz. Tamamen ortadan kaldırırız demiyorum. Demek istediğim şey, mesela çocukta ne olduğu bilinmiyor ama bir uyaran eksikliği var. Bu çocuklar, ekseriyetle televizyona, telefona maruz kalıyor. Eskiden biz sokakta oynuyorduk. Kafamıza top geldiğinde çekiliyorduk, reflekslerimiz gelişiyordu. Arkadaşımızla bir şeyler oynarken onlarla temas ediyorduk. Dışarıdaki toprakla temas ediyorduk. Aileler dijital ekranda çocukların çok şey öğrendiğini düşünüyor. Fakat beynin çalışma işlevi öyle değil. Beyin çok fazla şeye aynı anada maruz kaldığında hepsini algılamaya çalışıyor. Bu seferde dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, uyaran eksikliği gibi durumlara sebep olabiliyor. Birey de otizm belirtileri genetik olarak aktarılmışsa bu gibi durumlarda nüksetmesine sebep oluyor. Otizmin nereden kaynaklandığı hala tam olarak bilinmiyor. Genlerden mi geliyor. Nörolojik bir durum mu? Hala tam olarak bilinmiyor. Bilim insanların kendilerine göre teorileri var ama hiçbiri tam anlamıyla kanıtlanmadı” dedi.
“BEN ENGELLİ MİYİM?”Otistik birey mi otizm mi olan birey mi tartışmasına karşı “Bence otizm diye adlandırmak da çok doğru değil” diyerek noktayı koyan Gözaydın, “Otizm, down,serebral palsi gibi farklılıklara benzer farklılıklar hepimizde var. Mesela ben astım hastasıyım ve çoğu zaman kortizon kullanabiliyorum. Peki şimdi ben engelli miyim? değilim. Çoğu kişinin bir hastalığı var. Hepimiz birbirimizden farklıyız. Ben sizinle veya bir başkasıyla aynı değilim. Onlarda farklı ama biz isimler takarak ötekileştiriyoruz. Çocukların bazıları buraya geldiği için mutsuz neden çünkü toplumda o kadar korkunç bir yer gibi gösteriyorlar ki, buraya gelince kendini damgalanmış gibi hissediyor. O yüzden gelmek istemiyor” şeklinde konuştu.
Mentor Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinin kurucusu ve eğitmeni Hatime Sönmez Gözaydın sözlerine şu şekilde devam etti:
“Özel eğitim de daha fazla alancı yetişmesi gerekiyor. Sahada onlara çok fazla ihtiyaç var. Eğitime ara verildiği zaman bazen verilen eğitimde sıfır noktasına geri dönülebiliyor. Bu tarz durumları engellemek için ara merkezler kurulabilir. Ya da kaliteli eğitim veren yatılı devlet okullarının bu eğitimi sürdürülmesine katkı sağlayabilir. Bazı aileler sihirli değnek etkisi bekliyor. Her şey bir anda olsun istiyorlar. Otizm komple ortadan kalsın istiyorlar ama öyle bir şey mümkün değil, bunu ne kadar söylesek de bazı anne babalar çareyi başka yerlerde arıyor. Bu durumu fırsat bilen üç kağıtçılarda umut satarak insanlardan kopara bildikleri kadar para koparıyor. Otizm dediğimiz bir tanı yoktu. Psikologların kullandığı DSM beş dediğimiz bir tanı kitabımız var. Bu kitapta şizofreni, bipolar bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk gibi tanılar var. Neye göre tanı koyduğumuzu gösteren bir rehberlik kitabı. DSM beş dediğimiz bir kitabın, önceki versiyonu olan DSM dört kitabında otizm, bir psikolojik anormalliğin alt boyutuydu. Ve böylelikle bir davranış anormali olarak kabul ediliyordu. Bir tanı değildi. Ardından yapılan çalışmalarda otizm sadece psikolojik bozukluk değil. Aynı zamanda farklılık ve bir hastalık olarak da tanımlayabiliriz denildi. Otizm incelenmeye başladığı zaman otizmin çeşitleri ortaya çıkmaya başladı.Otizmde eş tanı konulabilir. Bazı bireylerde zeka geriliği yani Mentalretaltasyon görülürken bazılarında DEHB Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu gözükebilir. Bazen de Asperger sendromu olarak bilinen üstün zeka durumu durumu gözlemlenebilmekte. Asperger sendromu halk arasında dahilikle karıştırılıyor ama aynı şey değil. Asperger sendromunda bireyin zeka seviyesi normalin üzerinde seyredebilir. Ama göz teması kuramaz, duyusal hassasiyeti vardır. Geç konuşmuş olabilir yani asperger sendromu otizmin bir alt türüdür. Mesela şekerli yiyecekler, katkı maddeli yiyecekler. Cips, çikolata tarzı içerisinde trans yağ dediğimiz durumları içeren yiyeceklerle beslenen bir çocuğun beyin nöronlarının keklendiği birçok araştırma da bulunmuş. Bizim ailelerimizde çocuğumuz şeker yesin bal desin gibi bir anlayış var. Bir yaşından önce çocuğa bal verilmez. Bu şeker demek şeker beyindeki bazı nöronların daha etkin çalışmasına ya da sonrasında azaltılmasına neden olur. Nöronlarımız, Bir anda çalışıp bir anda durur. Ve böylelikle ne olur bu çalışan işleyen demir yavaş yavaş sönmeye başlar. Bir etki madde ister. Çünkü kendiliğinden çalışamaz. Bir şeker istiyor,bu yüzden de şeker bağımlılık yapıyor. Bunları çocuğuna veriyorsun. Çocukta farklılıklar gözlemliyorsun, davranışını kontrol edemiyor. Bir de bunun üzerine bağımlılık oluşturuyorsun. Çocukların eline bu tarz gıdalar verilmemesi lazım salatalık verin havuç verin. Ama bizim toplumumuzda beslenmeye yeteri kadar önem verilmiyor.